29.11.2011

BeLLe (EsMeRaLDa)






hani "görmeden ölmeyin" denen şeyler var ya, bence bu müzikal onlardan biri..
ama maalesef bu güzel insanların temsili artık yok..
bu durumda zaten ölmeyin :))
çok isterdim bu adamlardan dinlemeyi, şöle kanlı canlı..
maalesef mezarda takladan başka şansım yok şu durumda :p


ama şöle de bi durum var ki; bu insanın içini acıtan müzikal, şu videoyu izlediğimden beri artık benim için eski romantizmine sahip değil. her dinleyişimde bu sözler geliyor aklıma, başka türlü dinleyemez oldum.. ehu :))




"ne yazık ki, dansözler burs almalı" eki eki :))
daha dün gibi, yediğim muzlu pasta..
sahi; kaldı mı acaba, dünden bu güne muzlu pasta?
27.11.2011

HeY GiDi 90'LaR

senesini hatırlamasam da, bu şarkının hissettirdiklerini ve ruh halimi gayet net hatırlıyorum.. çılgıncasına ergendim :))
her duygumu müzikle yaşardım, anlatmıştım zaten.. bu şarkı da bana umut verirdi.. hatta umut yüklerdi; hatta pompalardı :)
eh zaten sözlerine dikkat ederseniz, ancak bir ergene bunları hissettirebileceği konusunda benimle hemfikir olacaksınız :)
ama hala daha içimi umutla dolduran bişiler var bu şarkıda.. müziğinden olabilir, anılarla yüklü oluşundan olabilir.. bilmiyorum..
yine de dinliyorum..
hey yoo.. respect yourself, ok? :D





21.11.2011

SaBaH HaBeRLeRi

sabah sabah haberleri izlemek kadar kötü gelen bişi yok bünyeye...

aslında bugün boş günüm benim, okula gelmemem lazımdı ancak kayıt sorunsalı nedeniyle gelmem gerekti ve kocacığımın akşamki yol yorgunluğu münasebetiyle erkenden yattığımızdan kelli, sabahın 7 sinde uyandım üzerinize afiyet.. üstelik iyi de hissediyordum kendimi.. güsel bi kahvaltı patlattıktan sonra çay sigara keyfi esnasında haberlere baktık ister istemez..

bebeğini emzirdikten sonra üşümesin diye başına elektrik sobası koyarak kısa süreliğine evden çıkan kadının, evinde çıkan yangında bebeğinin yanan cesedi ile karşılaştığını...

senelerdir beraber yaşadığı imam nikahlı(!) karısını, ayrılmak istediği için 4 yerinden kurşunladıktan sonra yakalanan adamın, takılan kelepçeler canını acıttığı için polise "ayyyy, abiğ çok acıdığ beeeğğ" dediğini...

bir ev kadınının; bir ömrün diş tırnak artığı olan 11 adet bileziğini evinde sakladığı için kargo elemanı kılığında gelen soyguncular tarafından 15 yerinden bıçaklanarak soyulduğunu...

45 yaşında bir kadının senelerce ev kadını olarak yaşamını idare ettirip 2 çocuk büyüttükten sonra kocası tarafından -çocukları da kaçırılarak- terkedildikten sonra hayatta kalabilmek için mendil satmak zorunda kaldığını ve üstelik zabıtanın mendillerine el koyarak 60 TL ceza kesmesi sonucu belediye binasının önünde çocuklar gibi "kalacak yerim yok benim, sokaklarda yaşıyorum. nasıl öderim bu parayı, ne yerim bu gece" diyerek ağladığını...

dinlemek/izlemek zorunda kaldık.. bu son anlattığım görüntüler bende önlenemez bir gözyaşı seli yarattı.. hızla kalktım masadan ve kendimi banyoya attım.. ağladım bi süre çünkü durduramadım gözyaşlarımı.. sürekli aklımda aynı soru.. "nerede kalacak bu kadın bu gece, ne yiyecek, başına neler gelecek"

sonra çıkmam gerekti evden.. hava güzel, güneşli burda.. biraz serin ama umutlu yine de.. içim ezildi.. hava umutlu diye, içim ezildi.. bu kadar kötülüğün üzerine, hava da umutlu olmamalı diye..

oysa ne güzel bir gün olabilirdi bu gün.. ne güzel şeyler getirebilirdi, bekleyene.. bu saatten sonra bana getirmeyeceği kesin..
19.11.2011

HeP ŞiKaYeT

çok zor bir haftayı geride bıraktık, önümüz haftasonu.. happy shiney bi şeyler yazmak isterdim ama o kadar yorgunum ki, düşünmek bile ağır geliyor kafama..

perdeleri sımsıkı kapatıp yatmalı şimdi.. sabah gün aydınlandığında bile güneş içeri sızıp da uyandırmasın diye.. gerçekten uykuyu alana kadar uyumalı.. dış etkenlerden bağımsız olarak, gerçekten uyku ihtiyacı kalmadığında uyanmalı..

öyle çok ihtiyacım var ki dinginliğe.. işim gereği sakin geçmiyor bir tek günüm.. evde desen; hiçbişi olmasa iki köpek.. oysa yapmak lazım gelen ne çok şey.. herşeyin üst üste ve üstüne üstüne geldiği anlardan.. tek umudum, spor yapanların daha zinde olması gibi; yorulan beyinlerin daha verimli ve hızlı olması üzerine.. ne kadar boş kalır, beynini zorlamazsan, o kadar eblehleşiyor çünkü.. 1 hafta sadece oturup, televizyon izle mesela, haftanın sonunda 6*7 işlemini yapmak için hesap makinesine ihtiyaç duyar hale geliyorsun..

şöyle sakin bir ortam bulsam, vakit öldürebileceğim akıl çelicilerden uzak olsa.. sorumluluklarımı hatırlatacak ama yerine getirilmeyen sorumluluklar için beni cezalandırmayacak; hatta işe bi yerden başlamam için uygun motivasyonu sağlayacak biri olsa yanımda.. sonra; kahvem olsa, yeterince sigaram.. sıfır sorumluluk.. ve sadece yapmak için çok şey feda etmek zorunda kaldığım ve yüzüp yüzüp kuyruğuna geldiğim şu yüksek lisansıma odaklansam.. okusam artık şu ingilizce makaleleri, yazsam tezimi.. en azında bi kısmını, literatür kısmı bile yeter.. daha hafif hissetmez miyim?

belki daha az ağrır başım akşamları, daha kolay gelir ders hazırlamak çocuklarıma.. şimdi herşeye üşeniyor beynim.. çünkü biliyor "herkes için bişeyler yapmak uğruna kendini parçalayacağına, acuk da kendin için çalış kadın" demenin zamanının geldiğini...

zor bir hafta ve hakedilmiş haftasonu.. oysa temizlik ve hazırlık yapmam gerekiyor.. şikayetçi olduğumdan değil; tezimden başka herşeyi yapmaya daha hevesli olduğum aşikar!

keşke ben de "sadece öğrenci" olabilsem tekrar!


bu şarkılarla büyüdük biz..
"sözlerimi geri alamam, yazdığımı yeniden yazamam" diye..
üstelik "hiç bi kere hayat bayram olmamıştı" ya da "her nefes alışımız bayramdı" da biz farketmemiştik. ne de olsa ergendik :)
"Bir umuttu yaşatan insanı" ve son çare olarak "almıştık elimize sazımızı"
üstelik Serdar Öztop vardı o zamanlar; dinlemelere doyamadığımız, ne de olsa ergendik..
Kurt Cobain'in hırkası hepimizindi..

üstelik bu şarkı hayata bağlardı bizi, isyan değildi.. sadece sazımızı elimize alışımızı açıklıyorduk.. bir de gelecekte sözlerimizi geri almayacağımızı beyan ediyorduk..
şarkılarla şekilleniyorduk..

şimdiki nesli bilmem ama; bizim her duygumuz bir şarkıydı..
wind of change ile değişiyor, alive ile hayata tutunuyor, lithium ile herkese bağırıyor, alma mater ile karalara bürünüyorduk..

haluk levent'lerimiz de vardı ama.. cumartesi bu şehir dinlerken kendimize acıyorduk.. çünkü adam "aynalardan kaçarken, özlenmeyi beklemek; ne kadar acı, ne kadar komik ve ne kadar bana ait değil mi?" diye soruyordu.. verecek cevabımız olmuyordu.. biz -headbang- yapmayı bile haluk levent'le öğrendik misal :))

aklıma gece vakti geliverdi "nejat yavaşoğulları", neredense artık :) metallica'nın 99 konserinde yanında takılmıştık da, havamızdan yanımıza varılmamıştı. ne kadar az kişi tanıyor oysa şimdi onu..

işte insan yaşlandığını böyle zamanlarda anlıyor.. birinin saç modelini Nejat Yavaşoğulları'na benzetince, "o kim" diye soruyorlar.. "bulutsuzluk özleminin solisti" desen anlamayacaklarını o dakka idrak edip, "amcaoğlu bizim" diyesin geliyor..

oysa hiç gerek yok bu kadar tantanaya di mi? metallica 99 konseri diyorum :D:D:D:D:D


 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!