30.09.2013

Offf...

bunca kırdınız kalbimi de şunca laf etmedim zat-ı şahanenize...


oldum olası sevmedim zamirleri...
sizinle alakası olduğundan değil, haşa...
bunlar şunlar...
keşke diyorum...
bu kadar ötekileştirmesek..
birbirimizi hani..
bi sen bi de ben zaten...
türkçe bize kısır...



Aldığı nefesi, aldığın nefese bağlayan biri var; unutma!

Kalibimin yarısı Ankara’da.. O'na birşey olursa şayet.. İşte o zaman; gözüm neye kararır, bilmiyorum!

Nasılsan öyle işte, ne kadarsan o kadar! Nesin, kimsin? Bi görsen var ya, olduğundan fazla değilsin; ona rağmensin, ona şükürsün!

Bu kadar ucuz ya da bol keseden değil halbuki ama elin neye değdiyse; onu umarsızca seviyorum! Elin neye değdiyse diyorum!

Ne garipsin aslında! İnsan kendine bu kadar kötülük yapar mı? Bildiği halde devasını, böyle fellik fellik kaçar mı?

Olacağı varsa oluyor da, akışına bırakınca zaman alıyor.. Gerçekten yok artık, kaybedecek zamanımız! Diren ama bana değil...

Etrafındakiler kiminle aynı havayı soluduklarının farkında değil! Ben o havayı soluduğum anları, ölürken gözümün önünden geçsin diye saklıyorum!

Kızlar tuvaletinin öüunde sevgilisini bekleyen zavallı delikanlılar gibiyim.. "Eğlencesi bitse de, uyusak" diye diye sabahı ediyorum yine...

Şimdi şu ağacın altındaki bankta oturuyorum ya ben.. Sen de olsan mesela, çay ısmarlardım sana.. Gerçi kantin kapalı ama ben bulurdum sana..Valla!

Beni bu kadar seven biri olsa, uyuyamazdım.. Kulaklarım çınlar, kalbim sevene doğru savrulurdu kontrolsüzce...  Sen uyuyabiliyor musun?

Aşk, insanı savunmasız kılar aslında.. Benimkisi bana, fazladan kalkanlar veriyor ama.. Korumam gereken bir değil, iki kusursuzluk var artık...

Şurda dizimin dibinde otursan, uykunun lafını eden uyanamasın bir daha.. Ama dizimin dibi boş ve ben her sabah uyanıyorum hala...

Biz; benzer yandığımızdan mı, aynı yoldan kanadığımızdan mı, aynı yaraları kaşırız......

Her gece aynı değil, bir öncekiyle.. Bu geceyi de sen bekle; söz, alırım yükünü önümüzdeki gün ve gecelerde... Sana sağlam lazımsam, şimdi uyumalıyım..

Madem artık sonbahar; düşüp papatyanın yakasından, ağaçlardan fal tutma zamanıdır... Sevecek, seviyor, sevecek, seviyor.... Aksi mümkün değil...

Sen benden bu kadar uzak durdukça; depremler, tsunamiler oluyor.. Dünyanın ağırlık merkezi şaşıyor.. Yaklaş biraz, insanoğluna yazık!

"Normal" leştiğim her ana seviniyorum.. Bu bile normal değil...

Çünkü sen; duruşunla bile ayrılıyorsun, diğerlerinden.. Sadece aldığın nefes bile, bu dünyayı daha iyi bir yer yapmaya yetiyor!

Kanatları kırık; uçamıyor, kaçamıyor... "Öldürmeyen, güçlendirir" deme, güçlendirmiyor.. Yazgınla başbaşasın! Sadece süründürüyor. Bu da senin payın!

Olmayacak sanıyorsun ya, olduğunda en çok ben güleceğim şaşkınlığına... Ama özgüvenini yerden alıp, omuzlarına koyan da yine ben olacağım...

İlk kez; bana ters gelen tüm tavır ve fikirlerine rağmen, birini bu kadar çok seviyorum.. Ya ben büyüdüm gerçekten ya da bu aşk büyük benden..

İçinden geçen pek çok şeyi, ben daha önce söylemiş olduğum için söyleyemiyorsun ve hala iki yabancı olduğumuzu iddia ediyorsun... Garipsin!

İyi bir insanım ben, bir sürü sevap biriktirdim.. Hepsini versem, karşılığında seninle bir 30 yıl geçirsem.. Sonrasında ne olacağını hiç sormasam?

Bu yüzden az sevdiler bizi! Ulaşılması imkansız hedefler koyduk.. Bizim "çok" umuz ile onlarınki örtüşmedi.. Onlar korktu, biz eksildik!

Her kim yapıyorsa bunu, eli oldukça güçlü olmalı.. Hepinizi korkutacak kadar güçlü.. Keşke olmasaydı, bu kadar korkacak sebebiniz.. Keşke biraz daha kalabilseydiniz...

Pek çok şiire ve şarkıya sabotaj gibi seviyorum seni.. Hiçbir aşk sonsuza kadar sürmezmiş de, en güzel aşk zor olanmış da... Peeeh!

Sürrealist bir tablo gibi yüzün, bakmadan pes ediyorlar.. Ben de çok anlamıyorum aslında ama her baktığımda sebepsizce donakalıyorum karşında..
Anlayayım istiyorum altında yatanı.. Saatlerce kıpırdamadan bakıyorum.. Benim gördüklerim, Tanrı'nın vermek istediği mesaj mı; onu bilmiyorum..
Tanrının bir mesaj vermek istediği çok açık, yüzün aracılığı ile.. Belki kudretini göstermeye çalışıyordur.. Belki “Kusursuzluk da benden gelir” demesinin bir yolusun..
Anlayamadığım, sınıflayamadığım ancak kusursuzluğuna inandığım; tüm cehaletim ve zayıflığımla karşısında diz çöktüğümsün............

Alkole ara verdiğimden beri, eskisi gibi yazamıyorum.. Birikti bir sürü kelime içimde, nefes alamıyorum.. Ya şimdi boğularak öleceğim, ya yıllar sonra sirozdan?

O kadar alıştım ki artık, söylemeye gerek duymuyorum.. Söylemiyorum diye, olmuyor sanma.. Bir varoluş biçimi olarak, durmaksızın özlüyorum!

Bir şey olsun diye yazmıyorum ama yazmışken bir şey olmayınca da bozuluyorum; ne yalan söyleyeyim...

Gerçek olamayacak kadar güzelsiniz! Oysa biliriz,gerçekler güzel olmaz.. Madem hayal gücümün ürünüsünüz, hayal ettiğim yerde olmanız gerekmez mi?

İçimde, bedenimden kurtulmaya çalışan bir şeyler var...
















29.09.2013

BüYüK

Büyük yazmak, büyük bestelemek, büyük söylemek...
için
Büyük yaşamak lazım...

küçücük hayatlarımızın içine sıkışmışken, büyük işler yapamayız maalesef...

düşeceksin...
parçalanacak dizlerin..
ağzın burnun bi dağılacak..
sürüneceksin iyice...

ki büyük olabilsin yaptığın her şey..

acının içinden geçmeden, "miş gibi" ile olmuyor bu işler...
eğreti oluyor, güzel durmuyor...

yaşayıp da yazan ile, miş gibi yazan arasındaki fark, hemen anlaşılıyor...


çok karışık kafam...

ne yapmak istediğime hala karar verebilmiş değilim...
rahatımdan fedakarlık edemiyorum ama büyük yaşamak da istiyorum bir yandan...
büyük sürünmek, büyük ağlamak, büyük acılardan geçmek...

izim kalsın diye dünyaya..

nasılsa hepimizi defolup gideceğiz ya...
bari adım kalsın diye..


28.09.2013

MaTRuŞKa

Bazı insanlar var, görünüşün aldatıcı olduğunun sözlükteki karşılığı...
bir bakarsın; güler yüzlü, kahkaha kıyamet.. gittiği yere neşeden başka bir şey götürmez.. herkes onunla konuşmak için can atar, oturduğu masa anında dolar...

oysa bu insanlar matruşka gibidir..
eve girdikleri gibi, üstlerindeki o karakteri soyunup, altından bambaşka bir karakter çıkarırlar...
hüzünlü, yorgun, ağlamaklı...

o kadar zordur ki böyle insan olmak...
bir öyle bir böyle yaşamak, o uçtan bir diğer uca savrulmak...
o kadar yorucudur ki...

ha bilerek yapmazlar bunu.. ellerinde değildir aksi...
yanlarında biri varsa, ister istemez o kılıfı geçirirler üstlerine..
gerçekten yalnız kalana kadar da, kendileri gibi olamazlar...

işte bu insanlar için söylenmiştir belki de "kalabalıklar içinde yalnızlık" deyimi...
etrafları çok kalabalıktır ama aslında çok yalnızlardır...

en acıklı aşk şiirlerini yazanları sohbet programına alanlar, o programı izleyenler; inanamazlar o bilek kestiren dizeleri o kişinin yazdığına...
karşılarında gülümseyen, son derece esprili birini gördüklerinde hayretler içinde kalırlar...

ya da en acıklı şarkıları yazanlar...
bambaşkadırlar ya hani konserlerinde...
yıldız tilbe mesela...
sezen aksu mesela...

o şarkıları yazdıysan, çoktan kesmeliydin o bilekleri değil mi?
ama durum başka...
bambaşka hatta...
birden fazla karakter barındırıyor bu insanlar bedenlerinde...
hangisinin ne zaman üste çıkacağını kontrol edemeden hem de...

arkadaşlarla oturup yemek yerken mesela, boğazına bir yumru düğümlenmesi ile; eline ilk geçirdiği peçeteye, kitleleri intihara sürükleyecek tek satırlık bir şey karalayıp, hiçbir şey olmamış gibi yemeğe devam edebilirler..

kontrol edilemeyen bir yaratıcılık...
çoğu yaratan insanın, çareyi intiharda bulmasının nedeni de bu olsa gerek...

der ya Ali Lidar...
"kafamda, susmaları için yalvardığım sesler var"

kafanızda o sesler, içinizde hiç terketmeyen bir hüzün ve derinlerde kontrol dahi edemediğiniz başka bir insan ile yaşamak...

buyrun, kararı siz verin...

aynı kişi midir, bu ikisi?





olmasa ya, kendimizi anlatıcaz diye çırpınıp duruşlarımız...
içimizden geçenler yüzümüze falan yansısa da, bunca kelimeyi dizmesek ip gibi...
çünkü ne kadar kelime cambazı bile olsak; tam anlatamıyoruz ya, malumunuz...
bir de üstelik "elimden geleni yaptım ama olmadı" oluyor...
başarısızlık hikayesi...

anlaşılamayacak kadar bohem olduğumuzdan falan da değil esasında...
herbirimiz aynı bokun laciverdiyiz..
aslan yüreklinin biri çıkıp anlatıverse, hepimiz altına imza atıcaz aslında...
ama nedense en bohem ve dahi en katlanılamaz acılara biz gark olmuşuz gibi di mi?

bi yerden yırtmamız lazım hacı...
yaşanmaz ki yoksa, bu tip bi farkındalıkla!
tabii ki en özel sensin şu hayatta!
öldükten sonra anlaşılacak kıymetin; tek farkla....

yıllar var, kendimi anlatıcam diye yırtınıyorum...
duvarlara toslamaktan, nasır tuttu sağım solum...
bu ne azimdir, bu ne cevvallik!

belki de hepimizin adına konuşacak ve altına da imzanızı toplayacak o aslan yürekli ben olayım istiyorumdur..
zerre umrumda olmadığınızı söylesem?
özelim ve dahi en bohem benim ya; elbette kendi sefil dünyamda..
o yüzden işte, o aslan yüreklilik payesini kimselere yedirmem!

yıllardır kursağımdan geçmedi, tek paye...
bu payeyi de size yedirmem...
şuracıkta yazıyor olacağım, gözüm üstünüzde...
ben kendimle meşgulken, beni hoşnut tutunuz..
hepimiz adına kahramanlık yapıyor olacağım..
şimdi değil belki ama, öldükten sonra anlayacaksınız kıymetimi...
siz iyisi mi; şimdiden ona göre organize olunuz...
27.09.2013

TeSPiT...

Ölmekten değil, öldüğüm zaman ardımda gerçekleştirilmemiş bir sürü hayal bırakmaktan korkuyorum.........
24.09.2013

FaRK VaR!

Erkek olmak ile Adam olmak arasında fark var!

Erkek olmak, doğumsal bir kusur (XX kromozomlarından birinin kuyruğunun kırılması sonucu XY olması)
Adam olmak ise, ulaşılmış bir mertebe!

Hadi şansın yoktu, erkek doğdun...
Bari bunu telafi etmeye çalış..
Adam olmaya çalış!
Nasıl olacaksın adam?
Eğiterek kendini!
Kusurlarını kapatmak için uğraşarak elbet...

Bir kere cesur olacaksın!
Bugün "şöyleyim, böyleyim" diye kendini överken, sağda solda pazularını şişirken; yarın sevgilinin önünde dikilip doğru söyleyemiyor, korkudan karşısına bile çıkamıyorsan...
Hayatındaki kadından fellik fellik kaçıyor, yüzleşmekten korktuğundan saklanacak delik arıyorsan...
Verecek cevabın olmadığını; telefonlarını açmayarak ya da mesajlarına cevap vermeyerek cümle aleme duyuruyorsan...

"Erkekler şöyle ister, kadın da böyle olmalı" gibi saçma aforizmaların var ise ama karşılığında, masaya koyacak hiçbir şeyin yoksa...

Sadece istiyor, aldıklarının bedelini ödeyemiyorsan...

Çarşafını, gömleğini, çorabını bile değiştirmeyi beceremiyor ama her nasılsa herşeyin en iyisine layık olduğunu düşünüyorsan...

...................................................................................................................

Sen olmamışsın arkadaş!
Kusurlusun işte!
Nasıl doğduysan, öyle kalmışsın...
Bir arpa boyu yol alamadan ölüp gideceksin!

Bari az ötede nefes al da, kıymetli oksijenimizi telef etme!




23.09.2013

SeN...

Çünkü sen; duruşunla bile ayrılıyorsun diğerlerinden..
Sadece var olarak bile, fark yaratıyorsun..
Ve aldığın tek bir nefes bile, bu dünyayı daha iyi bir yer yapmaya yetiyor...

Ve çok şükür ki, bunu görebilen sadece ben varım...
Kim olduğunu bilen, kim olduğunu gören...
Çok yalnızım dünyada, bu bakımdan...
Ve bu yalnızlık, hayatım boyunca en çok gurur duyduğum yalnızlık!
belki de erkek olarak doğmalıydım!

o kadar çok isterdim ki; köhne bir meyhanede, bi ufak rakı söyleyip, bir başıma dikkat çekmeden oturayım..
saatlerce aynı masadan kalkmadan, bir elimde kadeh, diğerinde kalem; yazayım da yazayım...
hatta belki sarhoş olayım...
ama kimse bana bakmasın, kimse beni yadırgamasın...

eve gidemeyecek kadar sarhoş olsam bile, en fazla bir taksi çağırsınlar bana...
ne daha fazla ihtimam isterim, ne alaka...

düşeceksem de, sokakta düşüp kalayım...
kimse de yardım etmeye yeltenmesin..
ayyaş desinler ama rahatsız da etmesinler..
korksunlar hatta, yollarını değiştirsinler...

gecelerde yerim olsun isterdim..
korkmadan sokaklarda gezebileyim...
sabaha karşı kendimi yollara vurabileyim...
tek başıma, güneşin doğuşunu izleyebileyim sahilde...
elimde bir bira ile mesela...

belki de erkek doğmalıydım..
çünkü bunları kadın olarak da yapabilirim ama göze almam gereken riskler çok fazla..
üstelik çekirge bile en fazla iki defa zıplar sağlıklı şekilde..
üçüncü de....

ya da belki başka bir ülkede doğmalıydım...
belki
belki
belki.....


17.09.2013

Ah 2...

azıcık unutsanız bayım
azıcık unutabilseniz!
içtiğiniz ve tuvalete kadar size yarenlik eden onca %45'ten biraz fayda görseniz...
anlık şuur kayıplarının ötesine geçebilseniz..
hayalleriniz olsa bayım!
biraz öngörünüz...
kıyamam size ben, ne güzelsiniz...

bir an değil, şu an değil, hadi canım bu an hiç değil...
bi an ama.. herhangi bir anlamında..
ingilizce anadilimden daha manalı..
beni ana dilimde eğitseniz...

tamam yahu, onu bile unutsanız..
ana dilinizi bile gerekirse, ah ama keşke unutsanız; unutabilseniz..

dünya bilmem kaç yıldır var ve hiç bir duvar konuşmamış şimdiye kadar bayım...
hayalleriniz olsa derken, bahsettiğim bu değildi; gerekirse yemin bile edebilirim...

nasıl güzel ayaklarınız, lakin yere basmalı...
tüm ağırlığınızı vermelisiniz, sevdiğiniz kadına...
ister yatay, ister dikey pozisyonda...

lami cimi yok bayım, sevmelisiniz..
eşek sudan gelinceye kadar...

eşek sudan gelene kadar, biraz çekirdek çitler misiniz?
en heyecanlı yeri başlıyor hayatın..
benimle idrak eder misiniz?


Beni sev!
Beni azıcık bile olsa sev...

diye yalvaracak...
hatta belki ağlayacak...

ertesi gün inkar edecek..
tüm delilleri yok edecek..
inanmayacak..
inandırmayacak...

yok...
artık yok...
aslında hiç olmadı...

günler geçiyor cancağızım...
sevmek için çok erken...
ayrılmak için çok geç...
bulunduğum yerden...

yoksa siz...
siz beni bilir misiniz?

karşınızda koltuğa sere serpe yayılamamış kadının birini,
adının birinden tanır mısınız?

hafızanıza güvenir misiniz peki?
kime güvenirsiniz bayım siz, kime!
kim var hayatınızda sırtınızı yaslayabileceğiniz?
kim kaldı bayım, kim?

biraz çekirdek ister misiniz?
en güzel sahnesi başlıyor ömrün...










16.09.2013

UyKuSuZLuK..

Mabel matiz dinliyorum, gözlerim faltaşı gibi açık!
Uyuyamıyorum ya :(
vallahi sonunda çıldıracağım...
11'de girdiğim yataktan, 2 saatlik çabam sonucunda pes edip kalktım..
takriben 1,5 saattir de, pc başında oturup uykumu çağırıyorum..
işte tam bu esnada dinliyorum mabel matizi..
bir kutu kola ve 2 sigara içtim bu esnada..
kolada kafein de var, sıçtık :(
çok da sıcak üstelik..
tamam kış gelmesin ama, azıcık sonbahar görseydik...

"sallıyorum bol keseden, sağa sola zor değil"

okul da açılıyor üstelik yarın (artık bugün)
ekle sil haftası ve bi sürü öğrenci çullanacak başıma..
odalar değiştirilecek, taşınma işi tepemde..
bir de biriken işler, yerine getirilmeyi bekleyen komutlar var..
yapılması gereken işler, çözülmesi gereken sorunlar, atılması gereken mailler fln var..
var da var!

ve ben uyuyamıyorum!
yarın (artık bugün) tüm bunlarla cebelleşecek olmama rağmen; uyuyamıyorum!

ayrıca aptal saçlarım da şekle girmiyo ya!
kestirmez olaydım şu kahkülü!

"deniyordum seni, sen seversin bunu"

hayatımda yazdığım en aptalca blog yazısı olabilir.
uykusuzluk neler yaptırıyor insana!

oldu o zaman...



15.09.2013

AnCa

hayatım boyunca yaptığım çoğu şeyi yapmamış olmayı isterdim...
beni bu günüme getirdiler falan, boşversene!
bu güne değil, belki çok daha iyi yerlere götürecekti, doğru seçimler...
sanki çok güzel bi noktadayım da, bi de afferin bana mı diyeceğim?

insanın kendisi için çaba harcayacak takati olmalı...
sen kendin için çaba sarfedecek hevese, güce ya da kararlılığa sahip değilsen; kader ne yapsın..
anca arkasından kahpe dersin!

10.09.2013

İnSaN!

ya ben delireceğim!
atatürkçü de olsa, şeriatçı da olsa...
yahu bir düşünün arkadaşım!
bizim karşı çıktığımız; bölücülük, ayırımcılık, ötekileştiricilik değil mi?

ben kürdüne de, alevisine de, sünnisine de, ateistine de, eşcinseline de kucak açıyorum!
insanca yaşamak için, birlikte yaşamak için; denenmemiş bir şey denemek istiyorum!

ne kürt insanını dışla, ne başörtülü kardeşini dışla!
ne atatürkçüsünü dışla, ne dincisini dışla!
neden bu elitizm?
ama onlar cahil!
yok ya!!!!!
ne münasebet yahu!
cehalet, kişi tarafından seçilen bir şey değil ki!
kolejde okuduysan, bu ananın babanın hakkı, sen ne yaptın bunun için?

yok öyle dünya arkadaşım!

benim en büyük sırlarımı paylaştığım insan kürt, omzunda ağladığım insan başörtülü!
ne onu, ne diğerini ezdiririm sana!
sen kendini yücelteceksin diye, ne birini ne diğerini yem ederim sana!

ben iki kardeşimi de yanımda görmek istiyorum..
ikisini de dinlemek istiyorum...
imkanlar çerçevesinde, üçümüze de eşit özgürlük istiyorum...
ne kürdüm, ne aleviyim, ne başka bişeyim...
insanım ben..
sen de öyle ol istiyorum...



Yalnız başına uzun uyumak, birlikte uyuduğun azıcık uykunun yanından bile geçemez! O huzurlu uyusun diye, dua etmekten; tanrıya yaklaştım...
Hazır yaklaşmışken, aklıma mukayet olmasını da dileyebilirim sanırım.. Bu yazdıklarımı görenler, balataları sıyırdığımı düşünecek..Yok öyle bir şey!

Kalbimden taşıyor, sana da akıyor.. Sende bir numara olduğundan değil...

Şarkım, hayal gücüm, dua'm..
Bu kadar benzerken birbirimize üstelik!
Farklı odalarda, aynı duayı ediyoruz..

Biliyorsun değil mi? Herşeyin farkındasın? Ah sen, "-miş gibi" lerin kahramanı.. Yokmuşum, yazmamışım, okumamışsın gibi davranmaya devam et...

Sadece kendi bileklerimi kessem, içim soğumayacak.. Ölmek isteyip de cesaret edemeyen varsa, aradan çıkarabilirim..

Her gece yinelediğim dileklerimi duymuş işte! İçine biraz kafiye, üstüne biraz müzik koymuş;"bizim" olmuş!

Şu hayatta en sevdiğim, en güvendiğim iki erkekle aynı gün doğmuş olman da mı tesadüf? Ruhum çekiyor, içim çekiyor; başından beri!

Elitizm tehlikeli ve çirkin bir şey! Okuduğun, dinlediğin, yediğin, gördüğün, tanıdığın şeyler üzerinden başkalarına üstünlük taslamak cahilliktir!
Elitist olsan da severim seni gerçi.. Ama elime geçirince, azıcık yontup düzeltmeye de çalışırım hani.. Elitist olacaksan da bana ol, evinde ol :)

Şöyle bir baktım da, ne çok yazmışım sana! Aralıksız ve istisnasız; hep sana! Hem de ne uzun zamandır, durup dinlenmeden sana!

Ne güzel olacak, yaşlanınca ellerin!

Uyumuyoruz çünkü.. Biz uyanıkken umut hep var.. Biz uyuyunca, dünya da uyuyor zaten.. Uyuyanların umudunu, düşlerinden çalamazlar...

Çünkü artık her gidişin ardından enkazımızı toplamıyoruz.. Artık olduk biz.. Bitişler başlangıçlara gebe; çünkü artık öğrendik biz!

Bu gece ve her gece.. Biraz benden, çokça ondan; ikinci defa"biz"den bir ninni size.. "Biz olunca güzel oluyoruz" demiştim...

Uyku var ama uyuma isteği yok.. İstek olsa ne olacak, uykum geldiğinde uyuyacak yeterliliğim yok.. Bu kadar bağlamamalı insan kendini birine...

Kaldırım taşları bile aynı içimizin; aynı yollar aynı yerlere çıkıyor.. Bir ben biliyorum bu yüzden; neden o yoldan değil de, bundan gittiğini...

Şimdi bir şişe şarap açacak, mum yakacak, kulağıma sesini dolduracak ve seni seveceğim.. Ama bu defa balkonda olacağım, fark yaratmak adına..

Tamam boşveriyoruz, sabrediyoruz; geçiyor da.. Ama yaşlanıyoruz ya lan! Hayatımızın en güzel yıllarını beklemekle geçirmis oluyoruz ya lan!

Bana yazmıyorsun; beni yazıyorsun, benden yazıyorsun! Kızsam mı, sevinsem mi bilemiyorum...

Çünku kalbim bir seçim yaptı.. Tanrıyı küstürdü, sana taptı...

Azıcık düşünse anlayacak, onu en çok benim sevdiğimi.. Düşünmüyor da.. Buna kafa yoramayacak kadar meşgul ve bu yüzden çok yorgun...

Çok sevdiğim bir kadın vardı. Onu kulak, kendimi boynuz bildiğim.. Ama artık sevemiyorum! İnsanın sevgisini, başkasının sevgisi belirliyormuş!

Şans verilirse, yeterince isteyen herkes mucizeler yaratabilir!
Peşpeşe sıralanan sorulara istinaden..

Zor ya da devrim niteliğnde olacak sanıyorsan,yanılıyorsun.Çok kolay ve normal olacak.Bunca normalliğe şaşıran ilk fani olacaksın...

Bunca karanlığın ardından güneşin doğacağını bana değil, geceye söyleyin.. Benim umutla sorunum yok, gecenin günden haberi  yok..

Bunca kötülüğün arasında, başım deli divane dönerken; çok sık düşünüyorum, ya O olmasaydı! Ya olmasaydı ya! İnanabilecek miydim geleceğe?!!
Tanrıya, hakka, hukuka inanabilecek miydim? Her kötülük, karşılığında bir iyilikle yaratılmış diyebilecek miydim? Kaç kötülüğün bedelisin Melek?


Biliyor musun; insan en çok canı yanarken birini istiyor yanında.. Herhangi birini değil ama, bu kadar canı yanarken değil!
8.09.2013

EeeeeeH!

Çok darlandım, vallahi çok darlandım..
can bonomo'nun "bana bir saz verin" şarkısında şöyle bir replik geçer.
"yırtasım var hafız dünyayı ikiye
ne iskenderin denizleri, ne nuhun gemisi kalacak geriye"
aha işte aynen bu moddayım!
dünyayı ortadan ikiye ayırasım, açılan yarıktan kafamı çıkarıp, "orda hayat var mıııı?" diye sorasım var...
herşeyi deniyorum lan, vallahi..
ama yok, olmuyor!
sabah erken kalktım mesela, bi değişiklik olsun dedim..
sabahın altı buçuğunda köpekleri yürüyüşe çıkardım.
sonra attım arabaya sahile götürdüm..
deniz kıyısında poğaça yedim, köpeklere bile deniz kenarında peynirli poğaça ile kahvaltı ettirdim..
eve geldim bi heves..
dalayım dedim eve bi.. temizleyeyim baştan aşağı..
ama yok!
olmuyor!
ne sabah erken kalkmak, ne tuhaf değişiklikler yapmak, ne de niyetlenmek yetmiyor işte!

şu an da mesela, fena darlanmış durumdayım.. naapsam, naapsam?
yok ki lan burda yapcak bişi!
ya içeceksin!
ya darlanmaya devam edeceksin
ha içince ne oluyo?
aynı bokun laciverdi...
bu defa sarhoş kafayla darlanıyosun...

bunu diyeceğim aklıma gelmezdi ama, okul mu açılsa lan acaba?


7.09.2013

YaLNiZ

Resmen izole oldum burda! Bu minik sahil kasabasinda, tum hayattan izole olmus gibi hissediyorum kendimi.. Uzak, habersiz, disarda... Yanimda, eski hayatimdan kimse yok. Yeni hayatim dedigim hayattan ise sadece bi kisi... Kimsenin mutluluguna dahil olamiyorum, acisina uzagim "yakin"larimin...
Tek basimayim hayatta... Bildigin tek.. Kocaman anlamlar tasiyan, uc harfli zavalli bi kelime baktiginda..
Bi keresinde "kalabaliklar icinde yalnizlik da neymis, bre burjuva; basbayagi, kimsesizlik icinde deli gibi yalnizlik" yazmistim.. Afferin lan bana, ne guzel anlatmisim halimi..
Kucukken yalniz kalmayi beceremedigim icin, hayatima anlamsiz insanlar almaya yeltenmem sonucunda, annem psikiyatriste goturmustu beni.. Simdi o psikiyatrist gelsin de, tum o freudyen bakis acisiyla otursun bakayim koltuguma.. "Yalnizliga alisman gerekiyor, herkes aslinda yalnizdir" gibi safsatalarini soylesin bana bi daha..
Dolu dolu 11 aydir, hatta az daha iyimser baksam 12 aydir yalniz yasiyorum.. Ole bildigin yalniz yasamak gibi degil ama benimkisi.. Tum arkadaslarim ve ailemden 1000 km uzaktaki bi yalniz yasamak.. Bildigin, iliklerine kadar yalniz yasamak!
İliklerim bile yalniz lan, bahsi acilmisken!

6.09.2013

ÖhöM..


parasıyla sanat yapanlara uyuz oluyorum!
adamın elinde bok gibi para var, gitmiş istiklal caddesinden kocaman bi yer tutmuş, salon haline getirmiş, dayamış döşemiş..
sonra da kendini yetenekli addedip, oyunlar piyesler yazmış..
her oyununun başrolüne kendi çıkmış..
tek sezonda 3-4 oyun yazmış, hepsinde oynamış..
yetmemiş, yazdığı oyunları kitap haline getirmiş, parası neyse vermiş, bastırmış, dağıttırmış, reklamını yaptırmış..

sonra işte bir bakıyorsun, sahnede perde arkasından soğan tutulmadan ağlamayı beceremeyen hödük, olmuş sana komple sanatçı!
yazar, yönetmen, oyuncu!

hele bir de, parası sayesinde iyi/tanınmış oyuncularla dost olmayı başardıysa; o oyuncuların jüri üyesi olduğu festivallerden ödüller bile toplar kucak kucak!

"kendine ait sahnesi olan, yazan-yöneten-oynayan-ödüllü" leri bir getirin gözünüzün önüne...
kaç tanesini, gerçekten kaliteli yapımlarda gördünüz?
kaçı iyi işlerden teklif aldı?
kaç tiyatro sahibi, televizyondan teklif aldı mesela?
"televizyonu kalitesiz buluyorum, gelen teklifleri derhal reddediyorum" demelerine bakmayın...
öylesine yeteneksiz, öylesine ruhsuzlar ki; kimsenin aklının ucuna bile gelmiyorlar, oyuncu seçimleri sırasında...
sonra da sanki kendileri reddetmiş gibi, bir afra bir tafra...

az önce bunlardan bir tanesinin yeni sezon oyunlarından birinin reklamını gördüm de...
paşam yine döktürmüş, bir sezonda 4 oyun..
yazmış, yönetmiş, oynamış...
sinirim zıpladı!

pirim vermeyin şu şımarık, yeteneksiz, beceriksizlere gözünüzü seveyim!
bu ülkede çok çok yetenekli olduğu halde, maddi gücü olmadığı için üç kuruşa o hödüklerin yanında çalışmak zorunda kalan öyle oyuncular var ki!
onları bulun, arayın, keşfedin, takdir edin...

tabii ki, bunlar sadece oyunculukla ilgili durumlar değil.. sanatın hemen her dalında var bu..
ama ben bugün buna taktım..
başka bir nefret gününde de, onları yazarım artık...




2.09.2013

NeFReT EDiYoRuM!

işte şu an çok kızgınım!
bu kadar işimin gücümün arasında, bir de müdür yardımcılığı çıktı başıma ya!
ya zaten haftada 32 saat derse giriyorum, ki okuldaki her hocadan daha fazla...
bölümdeki her öğrencinin danışmanı benim zaten..
program koordinatörüyüm, bölüm başkanıyım, farabi koordinatörüyüm, erasmus koordinatörüyüm!
bir de bu çıktı başıma!
bir dünya angarya!

en çok da odamı değiştirmek zorunda kalmaktan nefret ediyorum!
ben eski işyerimden bu nedenle soğumuştum!
masamı değiştirmemeleri için yalvarmıştım da, yine de bakmamışlardı gözümün yaşına..
aslında manevi bağlarımızın koptuğu nokta orasıydı..

burda da olmuştu benzer bişi, odamı değiştirmek istemişlerdi de müdürün karşısına çıkıp anlatmıştım aynen böyle..
soğurum burdan demiştim, manevi bağımı kaybederim demiştim..
benim deli olduğuma hükmetmişti sanırım ama neticede odamda kalmıştım..
bu sefer kaçışım da kalmadı..

şimdi o kocaman ceviz mobilyalı makam odasına yerleşmek ve kendimi rahatsız hissetmek zorundayım!

"terfi almış, şikayet ediyor" gibi algılanmak istemem çünkü bu bir terfi değil!
bu sadece ekstradan yapılan angarya bi iş..
yeterlilikle alakası olmayan, herkese sırayla vuran bir piyango!

bişi değil, müdür yardımcılarının mecburi ders sayıları da düşer sözde.. ama ben zaten fazladan 8 saat derse giriyordum, sorumluluğumun ötesinde...
mecburi ders saatim yarı yarıya inse ne olacak?
16 saat fazladan derse girmek ve ücretini alamamak demek bu!

nefret ediyorum!!!

1.09.2013

FoR My MuSe (12)

Belki henüz beni sevmiyorsun ama sevmeye başladığında, hissettiğin şeyi zamana yaymış olmayı isteyeceksin!

Ben derdimi daha açık anlatmaya çalıştıkça, senin karşıma çıkardıkların ters orantılı; farkında mısın? Oynadığın bu kedi fare oyunu, yakışmıyor!

"Yazmaya gittim, gelicem" de, "Ölmeye gittim, gelmicem de" ... Ama susma be!

Benimle aynı masaya oturup, benimle bir içecek; hatta ben sarhoş olduğumda, "biraz fazla içtiyse zaar" diyecek biri lazım bana.. Sen misin?

Ne zaman ki, güzel bi yere gelsem; eksikliğini hissediyorum.. Sanki daha önce gelmişiz senle buraya da, bu kez sensiz gelmişim...

Bazı şeyler beklentilerini yükseltir.. Gurur mu duymalısın, daha kaliteliyi sevdiğin için; kızmalı mısın, herhangi bi şeyi sevemeyeceğin için?

Hep bir mucize bekledin, ayrılıklar seni yeniden yaratsın istedin.. Kıyamam meleğime, olmadı.. Belki zamanı geldi, belki de şimdi!

Gerçekleşmeyecek hayal yoktur, az şarap vardır!

Ben yapıyorum, sen yapıyorsun.. O zaman nasıl çıkmaz ki karanlıklar aydınlığa? Rahat uyu be Nazım! Çıkıyor karanlık, yakın aydınlığa!

Allahım! Bana neden bu kadar çalışkan, bu kadar üretken bi Melek verdin ki? Herkes uyuyor, bi ikimiz ayakta.. Bari beraber sabahlasak...

Oturduğum yerden hayatımın değişmesini umarak, hayallerimi yazmak yerine; onları yaşamak için uğraşıyorum. Tek bir hayal değiştirecek hayatımı!

Zaman geçmek, dünya dönmek, sen beni sevmek zorunda değilsin.. Ama bazen; zorunda olmasa da, oluyor bazı şeyler.. Erkenden adaptasyon şart..

Sen sınırlarını zorlayıp kendini geliştireceksin ki, başkalarının ufkunu açasın... Pek çok kişinin hayal gücünden sorumlusun bayım...

Dün gece o kadar çok yıldız kaydı ve o kadar çok Melek diledim ki kendime; tanrının "al sana melek" diye peşime azrail takmasından korkuyorum..

Üzgünüm bayım ama yeterince soldan atmıyor kalbiniz.. İki arada bi derede sıkışmış gibi.. Ritmsiz, yolu bozuk.. Beni bu halde sevmeyiniz..

Dünya ile bağımı koparmak istediğim anlardan biri! Hiç olmamışım gibi olsun istiyorum.. Bazen kalıcı izler bırakmak, bazense uçucu harfler yazmak..

1 sene öncesine kadar strateji oyunu oynayamazdım, şimdi âlâsını oluşturuyorum! Ne yollardan, neler ulaştırıyorum!

Benim bir Meleğim var, tanısanız nasıl seversiniz! Ama izin vermem; ne tanımanıza, ne sevmenize.. Tekrar tekrar seviyorum, bana bile yetmiyor...

Biraraya geldiğimizde; beraber izleyelim, beraber içelim ve beraber dinleyelim diye biriktirdiğim; mum, şarap ve jazz arşivi; yavaş yavaş evimi işgal ediyor.. Biraz acele edersek...

Özlemek çok acayip şey, bıraksan yatacak aramıza.. Sanki öyle bir yer varmış gibi... Bıraksan düşüp kırılacak da, geri almayacaklarmış gibi..

Gecemiz aynı, peşinde olduğumuz rüya aynı, uyandığımız kabus aynı; ama biz senle "herhangi birileri" ; öyle mi Melek?

Adımlarının izi çıkmayacak toprakta,
Rüzgar kokunu taşımayacak;
Görmeyeceğim de uzaklaşan sırtını..
Böylece;
Sen gitmemiş olacaksın,
Ben bitmemiş...

İyi biri misin sen? Bence öylesin.. Neden değilmişsin gibi davranıyorsun peki? Bu sessizliğin nice kötülüklere gebe olduğunu bilmez gibi?

Biliyorum, var sende o yürek! Beni de, hayatımı da sığdırırsın.. İstersen... Yürek tamam da, niyet de lazım.. Ondan emin olamıyorum işte.

Beni en fazla üzen, sensizliktir; bilerek yaptığın.. Kutlayasın diye söylüyorum.. Amaçsız olmamalıydı çünkü.. Bi anlamıydı olmalı sende... Bu kadar azimle yaptığına göre...

Yook, geçmeyecek... Hayır, ne sandın ki? Yazınca yumuşayacak mı? Fazla mı iyi niyetlisin acaba? Bak ben senden öğrendim “olmamayı!”....

İşte ordan vurma! Anemi diye bi hastalık var, bilir misin? Sebebi sensin! Tıp çaresiz, ben kimim ki!

Bazı şeylerden vazgeçmeyi bilmeli insan, üstelememeyi öğrenmeli.. Ama bazı şeylerden, herşeyden değil.. İnsanlardan mesela, Melek'ten değil...

Kalbinin ritmini değiştiren kişiyi sakın bırakma.. O seni bırakmaya yeltenirse de, ağzına kürekle vurmanda sakınca görmüyorum...

Sen benim, daha sayamadığım ne çok şeyimsin!

O ayaklar bu kapıdan girsin; bu çağı kapatır, yenisini açarım!

İyi olduğunu duymak için beklediğin biri varsa, uyuyamazsın!

Kalp durduğunda, çalışsın diye yumruk atarlar bazen. Kalp çalışır ama kaburga kırılmıştır.. Sen de böylesin aynı.. Bedeli ağır bir iyilik...

Her yaratıcılık yalnızlıkla geliyor ama her yalnızlık yaratıcılıkla gelmiyor.. Bazen yıkım getiriyor.. Yaratan olmak isterken, yıkan oluyorsun!

Çünkü çok doğru... Çünkü çok olması gereken.. Çünkü fazlalıkları atınca, kalan bu! Şaheser... Sen!

Bu kadar seveceğimi bilsem, daha erken başlardım.. Yetiştiremiyorum! Ondan sonra gecelerce uykusuzluk..

Olmayacak diye bir şey yok! Uğrunda yeterli çaba harcanmış her şey olur! Ama insan ömrü, olduğunu görmeye yetmeyebilir..

Adını bile duymadığım onlarca insanı severdim, sırf sen seviyorsun diye.. Sen yalnızlığını betimlediğinde, kızacak adam olsun diye..
Ve şimdi sevdiğin için sevdiğim, kızdığın için kızdığım onlarca insan var.. Her halükarda zenginliksin hayatıma.. Varlığına şükranla...

Ve kurduğum tüm denklem, senin tek bir kalp atışınla çökecek! Ya seversen beni? Düşünsene; onlarca afilli kelime, hepsi çöp.. Hem de nasıl bir minnetle atılmış!

Tamam yaşımız aynı, tamam sen benden daha tecrübelisin ama hatırlatmakta fayda görüyorum; ağzıma bir parmak bal çalman gerekmez mi?
Hani sadece hoşuna giden şeylerin devamını arz etmek açısından.. Yoksa ben, teşvik olmadan da sürdürürüm de, adabını öğreneyim diye...

Hiçbir acı sonsuza kadar sürmez evet..  Ama zaman algını bozup, sana sonsuz gibi gelmesine sebep olabilir...

Büyük gideceksin, illa gideceksen!
Ayaklarını vura vura!
Adımların silinmeyecek kulaklardan, adın hafızalardan..
Büyük gideceksin, gideceksen illa!

Bazı şeyler yalnız yapınca daha güzel oluyor, sadece senin izini taşıyor; yandaş aramak boşuna.. Bırakmalı, bazı şeyler tek kişilik kalmalı...

Ölmeyeceğim ben! Ölsem bile, ardımda "bir şey" kalacak.. O bir şey ki, benden sonra hayatına iz bırakacak.. İstiyorum ki, sonraya bırakmayalım!

Ben izin vermeyeceğim bitmesine! Destansı olduğu için ölümsüz bilmeyecekler aşkını; inat ettiğimden sürecek, inadına efsane olacak! Ben yapıcam!

Hava aydınlanıp ezan sesi duyuluyor madem, hadi artık uyuyalım Melek.. Bundan sonrası, bizim işimiz değil artık...

Görünce tanıyacak, görünce hatırlayacak.. İşaret etsem yeter, bişey söylememe de gerek yok.. Görse, hatırlayacak!














 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!