2014'e  veda ederken; yeni yılla ilgili yazı yazmak adetullahtandır :)

Efendim, 2014'ün benim için boş bir yıl olduğu, sağır sultanın bile malumu..
Hele son aylarında yemiş olduğum kazık, dillere destan..
Ama napıcaz? Hepsini geride bırakıcaz :)
Bırakıyorum!

2015' e içim tertemiz girmek istiyorum..
Karamsarlıktan, umutsuzluktan ve ruhani yorgunluktan arınmak istiyorum...

Yeni bir yıl ile birlikte, yeni hisler taşımak istiyorum içime...
Umut...

Büyük hayaller kurmayacağım...
Nasılsa gerçek olmuyorlar..
Ama o büyük hayallerin, büyük hayal kırıklıkları oluyor..
Olmasın...

Küçük şeyler istiyorum bu sene..
Biraz umut, biraz huzur ve dinginlik..
Stabilite yahu :D

Ve tabi para :))

Geçen Godsy'ciğim benimle dalga geçti;
"Her sene düşürüyorsun istediğin meblayı; ilk sene 250.000, geçen sene 50.000 istedin. Bu sene ne isteyeceksin bakalım?" dedi :D
Evet, bu sene çıtayı iyice aşağı çekiyor ve 30.000 TL istiyorum :))
Aradan geçen zamanda borçlarımın bir kısmını ödediğimi ve gerçekten de borcum kadar para talep ettiğimi de burdan anlayabilirsiniz bence :D

Budur...

Sağlık olsun azizim.. Önce sağlık... Kötü haberler almayalım...

Huzurumuz olsun....
Aşk olsun, bak valla hayır demem :))

Hepsi bu...

Haydi bakalım 2015..
Mütevazi gel ama hakkaten gel yani :D


28.12.2014

Hayat Dersi..

Hayatla ilgili öğrendiğim en önemli ders, ne olursa olsun birinin kalbini kırmamak gerektiği...
Hani "Ah almak" derler ya.. İşte onu almayın.. Çünkü hiç bir şekilde, cevapsız kalmıyor..

Bunu en net, siz de anlattığım son olayda gördüm...
Beni bu kadar üzen ve değersiz hissettiren adam, bir süredir twitter'da aşk acısı ve terkedilmişlik soslu şeyler paylaşıyor..
Yani tam olarak beni nereden kırdıysa, oradan kırılıyor.. Kırılmak ne kelime, parça parça ediliyor..
Dilimin ucuna kadar gelip de "o kadar da abartmayayım, ne kadar üzüldüğümü de görmesin bi zahmet" dediğim herşeyi yazıyor..
Teknoloji yeterince ilerlemiş olsa, ekrandan gözyaşları akacak, o derece...

Buna bir yandan üzülüyorum...
Üzülmemin ilk sebebi, sanırım hala ona kıyamıyor olmam..
İkinci sebebi ise; bu kadar sevmek ve üzülmek için, benden başkasını seçmiş olması.. Yani; madem birini bu kadar sevebilecek potansiyelin vardı, beni seveydin... Allahın salağı!

Bir yandan da seviniyorum, ne yalan söyleyeyim... Beter olsun! Sadece benim değil, benimle birlikteyken umut verdiği her kadının da ahını aldı neticede.. Bazı kötülükler de karşılıksız kalmasın yani :)

Bu yeni farkındalığımla da, kendi geçmişime bakıyorum.. Acaba diyorum, bunca zamandı kırdığım kalplerin bedelini mi ödüyorum ben de?
Gençken (:p) biraz hızlı olduğum doğrudur.. Bilerek yapmasam da, birilerini üzdüğüm de doğrudur.. Demek ki diyorum, ben de bedel ödemişim... Bunca mutsuzluğun ve kahredici anının başka gerekçesi olamaz yani :D

Ama geçmişte kaldı anacım... Herşey geçmişte kaldı.. Bundan sonra; kimseyi üzmek, kalbini kırmak yok.. Bir kalp, kolay onarılmıyor; öğrendim..

Velhasıl kelam; hazır yeni bir yıl da gelmek üzereyken, bununla ilgili bir takım kararlar almanın tam vaktidir...

Alırsam, paylaşırım :D
20.12.2014

Veda..

Bugün ayrılığın 10. günü.. 10 gündür sana üzülüyorum sevgili.. Kaybına..

Bu gece son sevgili.. Bu gece bırakıyorum.. Son kez sana kalkıyor kadehim..

Üzüldüğüm şeyin sen olmadığını; bunca zamandır içimde biriktirdiğim sevme hasreti olduğunu idrak ettim..Ona yazık oldu, bu sürede..
.
Ben seni değil, sevmeyi hayal ettiğim adamı sevdim.. Senin suretini kullandım gerçi, hakkını helal et..

Artık kızmayacağım sana..
O çok inandığını deklare ettiğin tanrın var ya.. Ona havale ediyorum seni bundan gayrı...

Ne büyük hayallerle evinde bıraktığım herşeyi atmışşsındır eminim... Atmadıysan da at... Bu saatten sonra, yalvarsan da girmem o eve...

Bu saatten sonra değil seni, sana benzeyen kimseyi sevmem...

Bu kayıp benim değil sevgili...

Sabahına hediyem olsun; son sözüm olsun...
Veda Şarkısı

Bu kez gerçekten elveda sevgili...


17.12.2014

Yoo!

Ben gitmesine giderim, hiç sorun değil..
Ama sen ne olursun benden sonra?
Kusura bakma da;
Dedirtemem kendime...

"Bunu mu sevmiş yıllarca?"
14.12.2014

Günah Çıkarma..

Şimdi yalan yok; ben otuz yaşımı geçeli oldu biraz.. Yani aslında öyle toy, acemi biri sayılmam.. Ama insanın yaşıyla birlikte büyümeyen bir şeyler var..

Uzun bir yalnızlık döneminden geçtim..
Kimseyi istemedim uzun süre hayatıma.. Sonra yalnızlığa alıştığımı farkettim.. Sonra üşendim, yeni şeylerin tümüne; alışkanlıklarıma sarıldım...
En son, yalnızlıktan yorulduğumu fark edip, kendimi dünyaya açayım dedim...
Ama işte; insanın yaşıyla hiç de alakası olmayan şeylerden biri, henüz yaşanmamış şeylerin olduğu gerçeği imiş...
"Bu saatten sonra, en fazla ne olabilir ki" dediğim zamanda bile, mevlam şaşırtmayı deniyor ya beni.. İyi niyetine kurban, seni mi kırıcam? En güzel ben şaşırırım!

Bana zaman ayıran, benimle ilgilenen, beni merak eden, cepleri güzel kelimelerle dolu bir adam tanıdım.. Farklı bir şehirde yaşayan.. İşi işime, yaşı yaşıma, aklı aklıma denk.. Tadından yenmez.. Öyle çok yakışıklı sayılmaz ama o kadar kusur bende de var...

Velhasıl..

Yaşadığım korkunç evlilik deneyiminden yanmış ağzım için bile, yoğurdu üfleyemedim.. Bildiğin aşık oldum, hem de bayaa.. Evlenme teklifi etti; inanmazsın ya, olur dedim!

Ama işte, asıl hikaye sonra başladı..

Tam olarak, "bu yaştan sonra, bunu da mı görecektim" kısmı burda başlıyor..

Çok da detaya girmek istemiyorum, mecalim yok zira anlatmaya...
Neticede, ayakta uyutulmaya ne kadar müsait biri olduğumu öğrendim.. Birinin bana yalan söyleyebileceği aklımın ucundan bile geçmiyor! Neden söylesin ki yalan, sakıncalı olduğunu düşünse yapmaz zaten gibi bir mantık hakim bende.. Ama işte, o işler öyle olmuyormuş...

Bahsettiğim zaman dilimi ne kadar kısa da olsa; geçen her bir gün X 24 saat boyunca yalan dinlemişim meğer... Bak bu da çok enteresan.. Bu kadar yalan neden? Bari anlattıklarının bir kısmı doğru olsaymış...
İşinden, yaşından, eğitiminden falan bahsetmiyorum; onlar doğru şükür (beterin beteri var ne de olsa) Bahsettiğim başka...
Yahu amma uzattım.. Neticede; bu adam ülkenin dört bir yanında sohbet muhabbet ettiği onlarca kadın olan biri çıktı.. Bunların herhangi biriyle bir şey yaşıyor mu bilmiyorum.. Zira kanıtlayamıyorum.. Ama hissediyorum! Bu çirkin sürecin bana kattığı en güzel şey de bu oldu galiba.. Hislerimin ne kadar kuvvetli olduğunu hatırlattı bana.. Bir konuda içinde şüphe varsa, bir türlü rahat edemiyorsan; orda mutlaka bir bit yeniği varmış.. İçimdeki kadına güvenmem gerekirmiş.. Ama işte, insan kondurmak da istemiyor.. Hangi insan evladı, göğsünü gere gere "süper aldatılıyorum, bana muhteşem yalanlar söyleniyor" der ki? Ben de demedim...

En can alıcı kısmı da sona sakladım.. Bakın herhangi biri bunu anlatmaz.. Kendine yediremez.. Ben yediririm, umrumda değil.. Yedim bi bok, inandım mal gibi; ben biliyorsam, siz de bilin.. Salak olduğum için beni daha az sevecek değilsiniz.. Ya da "bu salağı bir de ben kandırayım" demezsiniz umarım...

Geçirmekte olduğu kötü günler sebebiyle, benden 2 günlük bir zaman istedi.. Her tür iletişim yolunu kapatıp, hayatıyla ilgili önemli kararlar almak için kendisiyle kalmak istediğini deklare etti.. Son derece medeni ve elzem buldum.. Dedim peki; nasıl istersen, öyle...
O iki gün bitmedi ya!
Dört gün olduğunda artık, şüphelendim ve ben arayayım bari dedim...
O telefon açılmadı ya!
O akşam belki 10 defa aradım... Bir de endişeleniyorum, başına bişi mi geldi diye; te allam..
Ertesi gün iş yerinden ulaştım, cebinden ararsam yine açmaz belki diye..
Verdiği cevap ne olsa beğenirsin? "Kimseyle konuşmak istemiyorum çünkü"
Lan ben seni dün akşam aradığımda, bir saat boyunca meşguldü telefonun? O mecburi bir konuşmaymış...
Aman ne sikimse.. (özür)

Yazıklar olsun kabilinden bir konuşma ile noktaladım, o şok anlarını...

Hala da anlamış değilim, başıma ne geldiğini... Ya da neden benim başıma geldiğini...
Bunca zamanlık yalnızlıktan sonra ve bu yalnızlığa nokta koymaya karar verdiğim ilk seferde başıma böyle bir şey gelmiş olması; Tanrı'nın bana "sen artık bi vazgeç bu işlerden" demesinin bir yolu olabilir mi?

Velhasıl kelam; hayatımda belki de ilk defa bu kadar ayakta uyutuldum, böylesi ucuzca aldatıldım (ondan emin değilim) ve bu şekilde terk edildim...

Lan tamam, her şey insanlar için de; karşımdaki insan değil?

Bu yazıyı yazana kadar, acı çekmekteydim aslında.. Üstünden henüz 3 gün geçti çünkü... Ama bir kaç saat önce bir idrak geldi bana..
Saçma gelecek belki ama, whatsappta sürekli online olduğunu görmek, twitterda her kadının üstüne alınabileceği şeyler paylaşması falan..
Aydınlandım!
Ve kabullendim...
Umursanmadığımı, önemsenmediğimi, kıymetsiz olduğumu, yerimin derhal dolduğunu, yalanlar duyduğumu, bir yalana inandırıldığımı ve belki de aldatıldığımı...
Hepsini kabulleniyor ve şu yaşımda kendime bu kadarlık bir yanılma payı bırakıyorum...

İlk yanılma payım da efsane gerçi ama.. Olsun yahu, benden kıymetli mi?
9.12.2014

Ancak...

Bu tip bir sessizlik, ancak ölmüş olman durumunda; bu tip bir yalnızlık, ancak ölmüş olmam durumunda kabul edilebilir..
8.12.2014

Nasıl?

Bazı dertleri taşımak, olgunluk ister..
Alışmak ister, benimsemek ister..
Bazı dertleri taşıyabilmek için, o dertlerden hiç kurtulamayacağını bilmek gerekir.
Usul usul sahiplenmek...

Önce biraz içmek istersin..
Sonra daha da çok içmek istersin...
Zamanla; içince geçmediğini idrak edersin..
Geçmiyor işte içince...
Kafan güzelken, aklındaki tek şey o dert..
Sonra ayılırsın, kafan leş gibi..
Aklına gelen ilk şey, yine o dert...
Uslanmazsın, yarın bir daha..
Ertesi gün bir daha...

Bazı dertlerle, içerek başa çıkılamayacağını öğrenmen gerekir...
Bazı dertlerin senden asla gitmeyeceğini...

Ben mesela...
Nasıl mutlu olunacağını bile bilmiyorum...
O dert benden giderse, nasıl yaşayacağımı bilmiyorum...

Ha uslanmıyorum, içmeye devam ediyorum...
Sabah kalkıyorum, kafam leş gibi..
Ama aklımda yine o dert..

Derdim benden gitmesin, ben nasıl yaşanır bilmiyorum...
Derdim benden gitse de, nasıl yaşanır bilmiyorum...

Şu lanet hayatı nasıl yaşayacağımı bilmiyorum!
28.11.2014

Yakarış!

Sanırım çıldıracağım!
Sanırım aklımı kaybetmek üzereyim!

Ne olur, bana bir yol göster...
27.11.2014

Önemli Soru

Bir şarkı yapayım desem, yarın üstüme yürür diye korkarım..
Şiir yazmaya yeltensem, yarın yüzüme tükürmesi en büyük endişem...
Tüm duygularım geçici..
Zaman zaman kendimi sevmekten bile vazgeçiyorum..
Bi yandan içimi rahatlatıyor bu his..
Kendimi sevmekten vazgeçtiğim bile oldu diyorum...
Kimler gelir, kimler geçer..
Bi yandan da ölümüne korkuyorum...
Bunca istikrarsızlık, kimbilir nelere gebe?

Hadi şimdi nispeten gencim..
Peki ya sonra?
26.11.2014

....

bugün fark ettim ki; ben yıllardır hep "iyi" olmuşum lan!
ne yaşarsam yaşayayım, hayatımda hiç bir aksaklık yaratmamış!
sadece annemin kanser olduğu haberini aldığımda işten izin almışım...
evlendiğimde balayı bile yapmadım, boşanırken kafa izni kullanmadım..

bugün hayatımda ilk defa, kafa izni yaptım kendime..
"iyi değilim" dedim ve çıktım...
dersleri yapmadım, okulda oturmadım, kimseye bir şey söylemeden çıktım..

iyi değilim lan hayat!
sana verecek hiç bir şey kalmadı bende..
bir laf vardır ya hani, kiminse affetsin...
"bende, sana yetecek kadar ben kalmadı" diye..
hah işte tam ondan...

uzun zamandır içmiyordum..
hatta beni tanıyanlar garipsiyordu...
garipsemeyin!
döndüm...
tüm sefil hayatıma, tam kadro geri dönüş yaptım..
5 efes, 2 paket sigara ve bolca müzik ile yeniden aranızdayım...

kelimelerim kayıp gerçi..
belki alkolsüzlükten..
onlar bile döner belki, belli mi olur?

her türlü kabulleniş, bir nevi tövbe..
bundan sonra haddimi aşmayacak, saçma sapan umutlara kapılıp mutlu olmaya yeltenmeyeceğim...
işime gidecek, evime gelecek ve edebimle içeceğim...,

bir daha bırakmayacağım seni, canım sefaletim...
15.11.2014

!!!

Kalbiniz donmuş lan sizin!
Bir insan evladı beni nasıl sevemez anlamıyorum...
Dünyanın en kolay şeyi beni sevmek...

Allah belanızı versin de hepimiz kurtulalım!
7.11.2014

Milli Yas

Ankara'daki arkadaş, 25 ekimde evlenmiş arkadaşlar...
Bir daha benimle "bahtsızlık" konusunda sidik yarıştırmak isteyen olursa; devler ligine yükseldiğimi bilsin isterim...
Hepinizin izniyle, bugünü milli yas ilan ediyorum!

Not: Daha 20 Eylül'de benimle fingirderken 25 ekimde evlenmiş olması da manidar yalnız...
adamın evlenesi varmış, ilk tuttuğunu oturtmuş nikah masasına...
ah ulan :(((

Not 2: Resmen böğüre böğüre ağlayasım var şu an.. Kendimi alkolle sterilize edicem bu gece :(((


13.10.2014

Rakam

Dün gibi sanki ama üstünden 596 gün geçmiş..
596 defa güneş doğmuş üstüne!
Kim bilir kaç dolunay, kaç güneş patlaması, kaç yıldız yağmuru..
O gün doğan çocuklar, baba diyor şimdi :(
Bir kez daha saygı duydum bak sana..
Ne inatmış yahu, ne inatmış!!
Gerçekten sözünün eri bir insansın..
Tebrikler..
Cidden..

Ne diyordu Umay, 97'de?
"Biraz daha geç kal ki, bir şey daha bulayım..
Bir gerçek daha,
Yanında dublörüyle..
Bir gerçek daha ister misin?
Özlemiyorum seni..
Bir gerçek daha?
Hiç sevmedim seni..
Belki de başka bir ... peşindeyim..
Her şeyi unutuyorum.."


Böyle hemen her akşam rakı içecek biriyle evlenmek istiyorum..
Hayattaki yegane gayesi, eve gelip benimle rakı içmek olan biriyle..
İyi günde şerefe, kötü günde kedere içebilecek birini...

Benim hiç sevmediğim felsefeyi biraz bilsin isterim.
Çünkü evlilik dediğin, biraz birbirini tamamlamak neticede..
Benim eksiğim, onun tamı olsun..

Kelimelerle arası iyi olsun..
Çünkü ben içtim mi, içimden bir sefil kelime oyuncusu çıkıyor..
Bana laf yetiştirsin, ilham olsun...
O konuşsun, ben yazayım istiyorum..
O da yazsın sonra, ben de ona bir iki şey yazdırabileyim, ilham olup..

İşte istiyorum, istiyorum da..
Şu hayattan hangi istediğimi alabildim ki diye sormadan da edemiyorum..

Şimdi kalksam, en sanalından evlenme teklif etsem Ali'ye..
Kesin annesi izin vermez benimle evlenmesine...

11.10.2014

Had..

Ne demek seni tam sevmiyorum?
Ben senin iki gözüne aynı anda bakamıyorum bile..

Ne haddime, tüm varlığını tam olarak sevmek?
I.
Canım!
Benim kalbimi sana yapmışlar..
Ne zaman adını duysam, sahibini görmüş köpek gibi çırpınışı bundan..
Al istersen..

II.
Canım!
Ellerimi sana yapmışlar benim..
Her avuçtan düşmesi bundan..
Muhtemelen yerli yersiz üşümesi de..
Böyle çok işlevsiz..
Al istersen..

III.
Sahibi olmadığım bir şeyin, ömürlük bakıcısı olmak zor..
Sahibi geldiğinde mahcup olmamak için, kendimin gibi bakmak..

Her şeyim emanet..
7.10.2014

SöyLe...

Bilmez misin; dökerim yüzümü her ağladığımda..
Bilmez misin, geriye kalmaz tek bir mimik bile...

Söyle Allah aşkına,
Nesini sevmedin yüzümün?

Vücutta olağanüstü koşullar oluştuğunda hızla kana salınır.
Çevresel damarları büzer; kalp, kas ve beyin damarlarını açar, kan basıncını yükseltir.
Kalp hareketlerini hızlandırır, kalp debisini artırır.
Bağırsak hareketlerini yavaşlatır.
Karaciğerde depo edilmiş glikojeni yakarak, glikoza çevrilmesini, bunun da kana geçerek kan şekerinin yükselmesini sağlar.
Serbest yağları ve laktik asidi artırır.
Bronş kaslarını gevşetir, solunumu derinleştirir ve hızlandırır.

Böylece kişi acı, korku, endişe hissetmez..
Her zamankinden daha kuvvetli ve dayanıklı olabilir..

Daha hızlı koşabilir, normal şartlarda kaldıramadığı ağırlıkları kaldırabilir hale gelir..

Son zamanlarda ayyuka çıkan ve çıkmasında payımın büyük olduğunu düşünmekten keyif aldığım "akademik zam" vesilesi ile; uzun süredir içimde kalan bir kaç şeyi yazmak istiyorum..

Akademinin en alt kademesinde iki grup var..
Öğretim Görevlileri
Araştırma Görevlileri

Öğretim görevlisi fakültede ya da daha fazla oranda ilçelerdeki meslek yüksek okullarında görev yapar.. (ki ben ilçede görev yapan bir öğretim görevlisiyim)
Görev tanımları 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununda şu şekilde geçer:
Öğretim Görevlisi: Yüksek öğretim kurumlarında ders vermek ve uygulama
yaptırmakla görevli öğretim elemanıdır.

Görev tanımlarını açacak olursak; ders vermek, öğrenci danışmanlığı yapmak (buna öğrencilerin ders kayıtlarını yapmak da dahil), okulun idari görevlerinde hiç bir maddi karşılık almadan bulunmak, okuldaki komisyonlarda görev almak (bazen bu komisyonların görevi sabaha kadar sürebiliyor)
Görev tanımı dışında; akademisyen olmanın verdiği vicdani yük ile, akademik çalışma yapmak (makale yazmak, kongrelere katılmak, yayın yapmak) ve lisans üstü çalışma yapmak var..

Mesela biraz kendimden bahsedeyim..

Merkeze 120 KM mesafedeki bir myo'da görev yapıyorum.. Program koordinatörüyüm, tüm ders kataloglarının hazırlanması, sisteme tanıtılması ve ders görevlendirilmelerinin yapılması benim işim.. 200'den fazla öğrencinin danışmanlığını yürütüyorum, ders kaydını yapıyor ve her tür sorunları ile ilgileniyorum.. Bunların yanında bölümde iki hocayız ve diğer hoca sadece 2 gün okula geliyor.. Bu sebeple haftada 32 saat derse giriyorum.. (ki bir öğretim görevlisinin maaş karşılığı olarak girmesi gereken ders sayısı haftada 12 gündüz saatinden ibarettir. Müdür yardımcısının ise haftalık zorunlu ders yükü 6 saat ile sınırlıdır.) Bu girdiğim dersler için önceden (gece geç saatlere kadar ya da tüm haftasonu boyunca) ders hazırlıyorum. Girdiğim derslerden gece eğitimine ait olan 16 saat dersin sadece 8 saatinin ücretini alabiliyorum, gerisi kamu yararına.. (Sabah 08:30'da başlayıp, öğlen yemek arası dışında nefes bile almadan gece 23:20'ye kadar süren derslerim var)..Girdiğim her bir dersten; her öğrenciye, 4 not kriteri girmem gerekiyor.. Vize, final, quiz yapıyor, sayfalarca ödevler okuyorum... Her dönemin sonunda bir de bütünleme sınavları yapıyorum.. Aynı eziyet tekrarlanıyor yani.. Bu da yetmezmiş gibi; müdür yardımcısıyım.. Okuldaki tüm eğitim öğretim faaliyetlerinin yürütülmesi, sınav ve ders programlarının hazırlanması ve kontrolü, yürütülmesi ve sorunsuz sonlandırılması benim işim.. Bunun yanında her türlü sosyal ve kültürel aktivitede de yine ilk ulaşılan isimim... Mezuniyet törenleri, bahar şenlikleri, özel gün ve haftaların planlanması, her tür protokolün ağırlanması vb. benim işim... ( Müdür yardımcılığının tek kuruş bile maddi getirisi yok, bu arada) .. Bunun yanında akademik olarak yükselebilmek için yüksek lisans yapmaya çalışıyorum (hem de farklı bir şehirdeki üniversitede, hocayla mail yoluyla anlaşmaya çalışarak).. Yıllardır tezimi yazamadım yoğunluktan ve bunu garip bulmuyorum, bu şartlar altında... Bunun karşılığında kazandığım para xxxx lira gibi bişey.. Yılda 7 defa ek ders ücreti alıyorum... Onlar da ortalama xxxx lira civarında... [Vazgeçtim miktar yazmaktan.. Biraz utandım, bize reva görülen maaştan açıkçası :( ]

Peki Araştırma Görevlisi ne yapar?
Ar. Gör.'ün bir kaç ar. gör. le paylaştığı bir odası olur fakültede. Devlet memurları ile aynı mesai saatlerine tabiiler.. Görev tanımları 2547 sayılı yüksek öğrenim kanununda şu şekilde geçer: Araştırma Görevlisi: Yüksek öğretim kurumlarında yürütülen eğitim-öğretim,
araştırma, inceleme ve deneylerde yardımcı olan, yüksek öğretim kurumunun yetkili
organlarınca verilen akademik nitelikteki diğer görevleri yapan ve lisansüstü öğrenim
yapmakla yükümlü olan öğretim elemanıdır.

Yani: kendisine tahsis edilmiş odada oturur, hocası (yani asistanı olduğu kişi) gönderirse gider sınıfta ders anlatır. Hocası görevlendirirse sınav kağıtlarını okur, hocası görevlendirirse çevirisini yapar, hocası görevlendirirse anketlerini yapar, kendi kariyerini oluşturacak olan yüksek lisans derslerine girer (tek bir koridor geçerek hem de), hocasının çayını götürür, hocasının sigarasını alır, hocasının çocuğunun ödevlerini yapar, hocasının çocuğunu kreşten alır vs....
Tüm bu süreçlerin sonunda; anketini yaptığı çalışmaya adı üçüncü isim olarak yazılır fln.. Yüksek lisansını bitirdiğinde, doktorada yeri hazırdır. Çünkü hocası onu yarı yolda bırakmaz.. Doktorasını yapar ve bu defa da yardımcı doçent kadrosu onu beklemektedir. Sonra da işte; öğretim üyesi olur!

Araştırma görevlileri xxxx lira gibi bir şey kazanmaktadır..
Yani öğretim görevlilerinden fazla...

Üstelik kendilerini "araştırma yapmakla görevli bilim insanı" olarak görmekten ve topluma da bu şekilde lanse etmekten keyif alırlar.. Bilim dediğiniz çay götürmekse, gerçekten rakipsizdirler!

Akademide hiç bir işe yaramayan, bazı kodamanlar kendi çayını yapmaya üşeniyor diye istihdam edilmiş zavallılardır!
Üzerine bilim yaptıklarını iddia ettikleri konuda en ufak bir teorik bilgileri yoktur!
Şöyle bir örnek vereyim. Turizm alanında yaklaşık 15-20 yıldır kullanılan bilgisayarlı önbüro sistemleri, bazı eski basım kitaplarda doğal olarak yer almıyor. Ve aklındaki her şeyi kitaplardan öğrenmiş olan bu zavallı araştırma görevlisi, yazdığı makalenin literatür bölümünde otomasyon sistemlerinden bahsetmeyi unutuveriyor! Çünkü bilmiyor! Turizm alanında öğrenci yetiştirsin diye eğitilen bu zavallıcık, hayatında turist olarak bile otele girmemiş ki.. Maazallah girse, deskteki monitörleri görüp, resepsiyonisti oyun oynamakla itham edecek!

Bu kadar nefreti neden kustum?
#akademikzam konusunu tartıştığımız, sohbet ettiğimiz bir platformda densizin biri kalkmış; araştırma görevlisinin bilim üretmekle mükellef olduğunu, bunun yanında öğretim görevlisinin öğretmen statüsüne alınarak milli eğitim bakanlığına bağlanması gerektiğini yazmış!

Neymiş efendim, yüksek lisans yapan öğretmen de varmış...

Bre gereksiz, bre zavallı, bre kaynak israfı!

Seninle aynı sınava girdim (ALES)
Seninle aynı puanı aldım
Seninle aynı mülakatlara girdim
Tamamen aynı yeterliliklere sahiptik akademik olarak..
Ama ben tercihimi, birilerine çay götürmektense; öğrenci yetiştirmekten yana kullandım!

Bunca yıllık ömründe birilerinin dediklerini papağan gibi tekrar etmekten başka zerre katkın olmamış dünyaya.. Bırak bari biz, topluma akademik olarak faydalı olalım.. Gencecik çocuklara, üniversitenin nasıl bir yer olduğunu anlatalım, onlara meslek öğretelim.. Zira o çocukları senin eline bıraksak, adını bile unutacak çocuklar...
Yürü git, benim asabımı bozma; çapsız!


1.10.2014

BeN..

Sen bilmezsin ama ben masumdum..
Ufak bir yanlış anlaşılmaya kurban gitmiştim
Sen sevmezsin ama ben güzeldim..
Niceleri doyamazdı yüzüme bakmaya
Tanımazsın sen ama ben iyiydim..
Hakkımda edilmiş hayır dualar vardı

Ne zaman dışarı çıksam, kuşlar bana doğru uçardı..
Kuşlar için yapılmış bir deniz feneriydim
Deniz kenarlarında, parmaklarıma konarlardı...
Onlar için sığınacak liman idim
Sen bilmezsin ama ben özeldim...
Adıma yazılmış şiirler vardı..

Sen zahmet etmezsin ama ben..
Tanımaya değerdim...
Tanısaydın sevmeye, sevseydin bağlanmaya, bağlansaydın kalmaya..
Artık hiç bilemeyeceksin ama ben tüm bunlara değerdim..

23.09.2014

Mucize...

Gözlerin değiyor kelimelerime ya..
İçine sızıyor ya onlar...
Yüreğinin süzgecinden geçip, sana ait oluyorlar;
İçinin derinlerine girip, yerlerini buluyorlar ya sonunda..

"Birine ait olan" bir şey yaratmamıştım hiç...
İçimde büyütüp, olgunlaştırıp..
"Birine ait olan" bir şeyi, söküp çıkarmamıştım bedenimden...

Sen bana öyle bir şey yaşattın ki..
Bunu ancak; -anne- olanlar anlar...
19.09.2014

Acz...

Ben ölmem, biliyor..
Hiç ölmedim ya; ona güveniyor..
Bir kerecik ölmüş olsaydım,
                   şimdi bana böyle davranmaya cesaret edemezdi..
16.09.2014

Stndrt..

Bazı geceler, uyuyorsun bitiyor; lakin puanları düşük..
Bazı geceler geçmek bilmiyor; onların da puanları yüksek..
Gereken puanı alamıyor olmam hayattan; benim değil, standart sapmanın suçu..
Şu dünyada standart olan ne varsa, bana düşman :(
Yaa canım benim; olur mu öyle şey? Tabii ki tur menajeri sensin! Ne olmuş şurdan iki lahmacun kap dediysek? Menajer dediğin, grubun tüm ihtiyaçlarını karşılayan kişi değil mi sonuçta? Sen sanıyor musun ki, Lady Gaga'nın menajeri ona iki lahmacun almıyor? Alıyor tabi, hem de her konserde.. Ayrıca böylelikle, gruptaki herkesi daha iyi tanımış olmuyor musun? Kim kaç lahmacun yer, kim acılı acısız sever.. Bunları da bu sayede öğreneceksin ki, ilerleyen yıllarda kusursuz bir menajer olasın.. Bundan sonra hiç bir şeyi talep etmek zorunda kalmayız, biz istemeden halledersin sen.. Böylece vazgeçilmezimiz olursun.. Di mi ama?

Hah bak, şu köşede bi tane hacıoğlu var.. İki lahmacun kap da gel.. Hadi koçum...


11.09.2014

Katil Ruhu...

Eşi güzel para kazanan
Ve bu vesile ile...
Kendine ait evde oturan
Oturduğu evden başka bir kaç gayrimenkulü ve arabaları olan
Hiç bir yere borcu olmayan
Bankada hatırı sayılır bir birikimi olan
Evine her hafta "yardımcı" gelen
4 dolap kıyafeti olan
Kredi kartı ekstresi, eşinin hesabından otomatik ödenen
Beğendiği bir şeyi alamamanın ne demek olduğunu bilmeyen
İstediği konsere, sinemaya, sergiye vs. gidebilen
Her yıl yurtdışı/yurtiçi istediği yerde bir kaç kez tatil yapabilen
Başkalarına yardım edebildiği için vicdanı rahat olan
Faturaların nereye ödendiğini ya da ne kadar ödendiğini bilmeyen.......

Kadınların "nasıl geçinemiyorsun kazandığın parayla, anlamıyorum.. Bak ben de senin kadar kazanıyorum ama eşimden tek kuruş almadan geçiniyorum" demesi..
Beni katil edebilir!
9.09.2014

Ölüm Meleği

Benim işim, öldürmek..
Bazen gecelerce..
Bazen yıllarca öldürmek..

Ruhunu çekip almak bedeninden..
Ömürlerce öldürmek..
Ölümlerce öldürmek..

Durup durup öldürmek..
Durmadan, dinlenmeden öldürmek..
İyileşmeden..
Düzelmeden...
Ayağa kalkmadan..
Öldürmek..

Sen ne kadar güzel ölürsen..
Ben işimi o kadar iyi yapmışım demektir..
Sen ne kadar acı çekersen, ben o kadar başarılı..
Sen öl, ben yükseleyim..
Sen ağla, ben takdir edileyim..

Sen tek seferde ölme;
Gecelerce, günlerce, yıllarca, ömürlerce öl..
Durmadan öl, dinlenmeden, ayağa kalkamadan öl..
Ölümlerce öl..

Nefes al, nefes ver; öl..

Öldüğünü bilerek öl..
Ölmeye devam edeceğini bilerek..
Umudunu kaybetmeden, ışığını eksiltmeden öl..

Sen öl..
Gerisini ben hallederim.............

6.09.2014

Zehir...

Benim için ne ifade ettiğini anlayamayacak kadar uzaksın..
Alçak irtifada seyreden bir melek olmak bunu gerektiriyor olmalı..
-Galiba yalnızlıktan kafayı yiyeceğim..
+Aaaa öyle deme; bak etrafında bir sürü insan var seni seven..Arkadaşların var, dostların var, ailen var.. Haksızlık ediyorsun bence kendine..
-Galiba bu cümleyi senin ağzına pelesenk eden dilimi de kesip atacağım...
Antalya'dan merhaba...
Tatil bitti, evime döndüm a dostlar...
Yediğim içtiğim benim olmayacak, neler gördüğümü de anlatmayacağım...
Bir takım sıkıntılı hadiseler var idi, bir nebze de olsa nefes oldum geldim.
Yani umarım olabilmişimdir.

Bunun dışında herşey bıraktığım gibi..
Burası hala leş gibi sıcak ve nemli..
Ayrıca kimse de gelip evimi temizlememiş...
Bir geldim ki, ev nasıl bıraktıysam öyle..
Bu yaptığınız resmen sorumsuzluk..

Gittiğimden farklı olan tek şey para durumum..
Gittiğimden daha parasız geldim...
Bakalım pazartesi günü kiramı nasıl ödeyeceğim...

Neyse..
Can sıkıcı mevzulara girmeyelim
Diyeceğim...
Ama başka da bir şey yok, hayatımdaki her şey can sıkıcı..
Bu yüzden daha fazla yazmayayım ben...

Tekrar merhaba diyeyim, kafi...


11.08.2014

Gök Cisimleri :)

İstanbul'dayken; yunan asıllı bir Avustralyalıya fal baktırmış idim. Aslında hiç niyetim yoktu fakat yanımdaki arkadaşlara bakmış, kenarda masumca oturan bana da bakmayı görev edinmişti. Bu tip şeylere pek umut bağlama taraftarı olmadığımdan önce pek yanaşmadım fakat ısrar edince de dayanamadım.
Neyse...
Bana hayatımda kimse olmadığını ancak yakın zamanda aradığım gibi birini bulacağımı müjdeledi :)
Bu çok da önemli değil.. Asıl mühim olan bana çok şanslı biri olduğumu, "yapsam mı yapmasam mı?" diye ikilemde kaldığım konularda şansıma güvenip olumlu karar vermemi çünkü şansımın yanımda olacağını ve yapmaya niyetlendiğim her konuda istediğim sonuca ulaşacağımı söyledi...
Bundan da ziyade; beni asıl etkileyen, kararlarımı ayın hilal olduğu dönemlerde vermemi söylemesiydi. Ama öyle her hilal de olmayacakmış, soldan hilal olacakmış...
Bu yorumdan neden bu kadar etkilendiğimi daha tam çözemeden, ay; hayatıma bir sürü başka şekilde girmeye başladı..
Mesela dün gece gerçekleşen "super moon" olayı.. Tamamen tesadüf eseri, facebookta bir gönderide farkettim. Nadir gerçekleşen bir olaymış bu super moon.. Ayın, her zamankinden %14 daha büyük ve %34 daha parlak izlenebilmesi anlamına gelmekteymiş...
Ayvalıkta da olduğum için, sahile kadar yürüyüp ayla konuştum.. Deli diyebilirsiniz ama yaptım bunu.. Sıkıntılarımı, hayallerimi, umutlarımı anlattım yol boyunca...
Sonrasında da zaten kızlarla sahile indik gece.. Kumsalda ayı izleyip şarap içtik gece 2'ye kadar...
Bugün ise, yarın göktaşı yağmuru olacağını öğrendim...
Bu gökyüzü, gök cismi kombosu da neyin nesi; hiç bir fikrim yok.. Ancak hayatıma bir şekilde girdikleri kesin ve olumlu yönde etkilemeleri en büyük temennim...
Aranızda gök olayları ile ilgilenen ya da bu anlattıklarımı yorumlayabilecek biri varsa, benimle iletişime geçsin lütfen...
Teşekkür eder, yerden selamlarım efenim :D
4.08.2014

Monolog

Hayali sabit kalan insanlara çok imreniyorum ya.. Adamın en büyük hayali hep aynı.. Çadırda tatil yapmak istiyor, hem de her sene mesela.. Ya da kendine rengarenk, bohem bir ev döşemek istiyor.. Benimkiler günden güne değişiyor anacım! Bir gün karavan, bir gün lüks otel, bir gün mudodan döşenmiş ev, bir gün bohem bir kargaşa.. Bir gün aşmış bilim insanlığı, bir gün sarhoş yazarlık.. Daha ne istediğime karar verememişim, hayallerim gerçek olmuyor diye tanrıyı suçlayacak değilim..  Zira ben, en çok haddimi bilirim :)
1.08.2014

Beis

"Sen gidersen, ben ne yaparım" dediğim biri olmadı hiç...
Hayatımı, birine bu şekilde emanet etmedim...
Bir kenar süsü yaptım, bir pencere kenarı gülü yaptım..
Ama hayatıma, giderse eksik kalırım kabilinden "her şey" yapmadım...
Onlar da "aaa çok güçlü kadın, vallahi tam modern zaman kadını" dediler dediler imrendiler; dediler dediler sevdiler..
Ancak işte; gitmekte de hiç beis görmediler...
Öyle büyük yaralar ve öyle çirkin yara izleri taşıyorum ki içimde..
Bazen her şeyi bırakıp doktor olasım geliyor...
27.07.2014

Ufuk Bayraktar :)

Dün Cihangir Kahve'de Ufuk Bayraktar ile karşılaştım.
Yanımda, onu tanıyan biri vardı, tanıştırdı bizi..
Gülümsedi, elini uzattı, merhaba dedi...
Ben ne yaptım?
Mala bağladım :)
O kadar heyecanlandım ki, "merhaba, ben sizin çok hayranınızım.. Şu an kalbim yerinden çıkabilir" dedim :)
Sanırsın 17 yaşında ergenim :D
Bu tepkime kendisi de şaşırmış olmalı ki, "Vallaha mı? Çok teşekkür ederim" dedi :)

O kadar sakin, o kadar doğal, o kadar güzeldi ki...
Masasında oturan arkadaşı ile sohbet etti.. Arada kahvenin iç tarafına geçti, bişiler içti ve sonra arkadaşı ile birlikte kalkıp gitti...
Arada bakıştık, bir defa gülümsedik birbirimize...
O kadar etkilendim ki ondan..
Zaten inanılmaz beğendiğim bir oyuncu..
Bir de bu doğallığına, bir kez daha hayran oldum...

Bu da böyle bir anımdı, burda dursun...

Siz de bu arada Ufuk Bayraktar'ı sevin...
"Kader" filmini izleyip hayran olun O'na...
Ne hissettiğimi anlamaya çalışın...

Pek çok kişi için, ne bileyim, Robert De Niro ile tanışmak ne ise benim için de onunla tanışmak o idi...
Siz ne kadar mallaşırdınız, onu düşünün ve kınamayın beni...
Tamam mı :D

"Bitmesini istemediği bir an olur da, o anda kalıp bir nefes fazla alabilmeyi isterse; benim nefesimi alabilir" dedim dün gece birine, biri için...
Ciddiydim...
Sadece onun yüzü gülsün, bir an bile olsa mutlu olsun diye; nefesimi verebilirim ona.. Bir an bile duraklamam, acaba demem...
Bir kişi var sadece böyle hissettiğim...
Bir insanın bir insanı bu kadar sevmesi mümkün değil gibi geliyor..
Ama mümkün...
Ben seviyorum, ordan biliyorum...

Aşk değil hissettiğim...
Sadece sevgi...
Saf, tertemiz, kusursuz bir sevgi..
Keşke anlayabilse..
Keşke biri de çıkıp, bunu ona anlatabilse...
Neyse....

Yarın itibari ile tatilim başlıyor, ey ahali :)
Tüm sene, tabiri caiz ise eşşekler gibi çalıştım.. Müdür yardımcılığı bir yandan, haftada 32+28 sat derse girmek bir yandan, son derece klas şekilde organize edilen davetler bir yandan derken; benim de posam çıktı.. Okul bitince dertler bitmedi, her gün okula gidilmeye devam edildi. Daha ayağım deniz suyuna değmiş değil.. Varın siz hesap edin..
Ama artık, herkeslerden çok hakettiğim tatilim başlıyor..
30 Ağustosa kadar burada olmayacağım..
Burası bensiz yapabilir sanıyorum...
İstanbul, Ayvalık ve (İnYa'nın gazı ile) Ankara.. Bekleyin beni anacım :D

Param yok gerçi ama, para çok da lazım değil sanki.. Zaten çok büyük planlarım da yok.. Ankara'ya gitmek biraz para isteyecek.. Onun dışında, no problem.. Paraları yoksa tez yazsınlar zaten...

Umarım bol bol dinlenir, kafamı dağıtır, güneşlenir, kardeşceğizimle hasret giderir, annemin kucağına doyar da öyle dönerim...

Ha bir de zayıflarım inşallah biraz yahu :D

Şimdilik benden haberler bu kadar...
Valizim hazır sayılır, ev de de toparlandı..
Yarın sabahtan yapılacak hızlı bir temizlik ile ev, uzun bir tatile girebilir..

Her birinize iyi tatiller diliyorum...
Gittiğim yerlerden ulaşmaya çalışırım size...

Byeee :D


22.07.2014

Tebrik

Kendimi tebrik etmek istiyorum huzurlarınızda!
Bu kadar mı bahtsızlık, bu kadar mı cenabetlik olur arkadaş!
Bunca zamandan sonra dikkatimi çeken, hoşuma giden ilk adamın ankaraya tayini çıkmış!
Aman ne hoş ya, gerçekten!
Böylelikle "belki de yalnız ölmem lan" umutlarım da suya düşmüş oldu..
Artık yalnız ölmek konusunda kendimden daha eminim..

Varsa sizin de sürdürmek, göndermek istediğiniz; gözünüzün önünden kaybolmasını istediğiniz biri..
Gösterin bana, azıcık beğeneyim; hemen hallolur!
Adam ertesi gün yok!

Te allam ya!
Beni mi sınıyosun anlamıyorum ki...






O değil, gitti gül gibi adam hakkaten ya :(((

21.07.2014

Sıkıntı

Herkes, her yer ve her zaman dilimi çok sıkıcı!
Kiminle, nerede ve ne zaman olursa olsun; sıkılmaktan vazgeçemediğimde farkettim hayatın bu gerçeğini..
Siz de öğrenmek için tecrübe etmeye ihtiyaç duymayın diye söylüyorum...
Gideceğiniz her hangi bir yerde sıkılmaktan kurtulacağınızı falan da düşünmeyin sakın..
Gündüz gece demeden, tatil beldesi demeden sıkılacaksınız..
Yanınızda kim olursa olsun!
Bu da burda dursun!

20.07.2014

Nazar...

Enerjime nazar değdirdiniz!
Ne kadar enerjik olduğumla ilgili bir şeyler yazdığımdan beri, üstüme giderek ağırlaşan bir öküz oturdu!
O enerjiden eser yok artık!
Yine oturduğum yerde gün geçirir oldum..
Gerçi bunda iflah olmaz sıcakların da etkisi olabilir..
Geçen gün gazetede, hissedilen sıcaklığın Antalya'da 68 derece olduğunu gördüm..
İşte hayat damarlarımdan biri, o an koptu!
Gerçekten de, vantilatör olmadan yaşanmıyor hiç bir şekilde..
Evimde klima olmadığı için, vantilatör diyorum; yoksa klima demeyi ben de bilirdim...
Ev sahibim götlük yapmasa alıcam bi klima ama..
"Al klima, evden çıkarken götürürsün" diyo..
Klimayı taşıtmak, yeni klima almak kadar pahalı; alamıyorum bu yüzden...
Evden çıkma umudumu da taze tuttuğumdan...

Neyse efendim, bana değen nazar konusunda godsy'i suçluyorum alenen...
Adam neye baksa, yangın çıkıyor anasını satayım...
Enerjime zeval getiren kendisi bence, sıcak bahane...

Nazarını üstümden çek Godsy :D
16.07.2014

Tatil Öncesi

Tatile çıkmama sayılı günler kala, yine "bir tuhaf telaşlı ama hiç bir şey yapmayan hal" aldı beni..
İnternetten sipariş ettiğim valizim geldi bugün.. Amman pek havalı :D
Şimdi artık dolabı elden geçirip, kirlileri yıkayıp, yıkanmışları ütüleyip valizi doldurmaya başlama zamanı...
Evi temizlemem de lazım ki, geldiğimde mis gibi bulayım...
Sonracığımaaaaa....

Köpekler için veterinerle konuşmam
Su parasını yatırmam
Aidatı ödemem
Tezimle ilgili tüm evrakları toparlamam
Kütüphaneye iade edilecek kitaplardan alabileceğim kadar çok şey alıp zamanında iade etmem
Son kez doktoruma kontrole gitmem
Dişçimle konuşup, son güne diş temizliği randevusu almam
Son gün için kuaför planlaması yapmam

Lazım

Yazayım ki, unutursam bakayım burdan.. (To Do List)

Tatil dediğin İstanbul'dan başlar :)
24 temmuz akşamı İstanbul'a uçuyorum (yepyeni valizimle hem de)
O gece kuzende kalınacak
25 temmuz günü kardeşimle birlikte Sakarya'ya gidip tez danışmanımla görüşecek ve enstitüye tez konusu değişim formumu teslim edeceğim.
Akşamına yine İstanbul...
Sonrası Allah Kerim...
6 Ağustos'ta Ayvalığa gidiş
16 Ağustos'ta Ayvalık'tan ayrılış
Nereye? Belli değil.. Belki İstanbul, belki başka yerler...

Bu seneki tatil planlarım içinde Ankara var..
1-2 geceliğine de olsa, Ankara' ya gitmek niyetindeyim.
İnşallah sorun çıkmaz da bu defa başarırım gitmeyi :)

30 Ağustos'ta da Antalya'ya dönüş...
Aradaki boşluklarda görmek istediğim insanlar var..
Hem de bir sürü...

Onlara da vakit ayırabilirsem, çok güzel olur :)
Ayrıca; hazır İstanbul'dayken, kütüphane gezmemek olmaz.
Madem tez yazıyorum, kütüphane tozu yutmalıyım.
Sadece Akdeniz Üniversitesi Kütüphanesi tozu yetmez...
Daha çok toz verin bana :D

Ay yazarken yoruldum...

Şimdilik bu kadar yeter...
Gerisini de yaptıkça yazarım D:
15.07.2014

Para-sızlık

Evet sebepsiz mutluluğumuzun sonuna geldik...
Zaten de belliydi...
Durduk yere bu kadar mutlu olunur mu canım?
Neymiş, burnundan nefes alabiliyormuş; peeeh...

Yaz geldi ve benim yine nefes aldırmayan parasızlık günlerim başladı...
Bu kadar mı parasız olunur arkadaş?
Resmen, ölücem parasızlıktan!

Hiç bir şey yemesem, içmesem...
Kira, fatura falan da ödemesem...
Boşlukta asılı kalsam yani...
Yokmuşum gibi olsa, hiç var olmamışım gibi...
Ama bi yandan maaşım da yatmaya devam etse...
Ancak ve ancak 16 ay sonra sıfırlanıyor borçlarım!
Böyle bir hayat var mı ya?

Yemin ediyorum o kadar sıkıldım ki!
18 yaşımdan beri ekonomik olarak rahat yüzü görmedim arkadaş!
Bu nasıl bir bahtsızlıktır?

Meslek konusunda yanlış seçimler mi yapıyorum yoksa külliyen mi bahtsızım; anlayamıyorum..

Bu saatten sonra yapabileceğim tek şey, el açıp yalvarmak...
Allaha elbet...
Başka kimden istenir o kadar para?
Milli piyango falan alıp, çıkmasını ummak..
Öyle büyük ikramiye falan da istemez..
50.000 TL yeter bana...
Bi süre rahatlatır, yazı geçirir en azından...
Sonra söz, ayağımı yorganıma göre uzatıcam...

Nolur Allahım ya, bi kere de benim yüzüme gül...
Ay yemin ediyorum ağlıycam şimdi :(((((((((((

14.07.2014

Merhaba dünya!

Merhaba sabah 7'deki uyanışım, hem de alarmsız!
İnanamıyorum hakkaten, bana 6 saatlik uyku yetti!
Saati 07:30'a kurmuştum da, 7'de kendiliğimden uyandım...

Merhaba tertemiz evim!
Dün gecenin körüne kadar toplama-temizleme işini bitiremediğim ve sabah uyandığımda mis gibi kokan evim...

Merhaba okul...
Tatil başladığından beri ilk defa bu kadar erken geldim okula..
08:30 falandı sanırım...
Odamı temizlettim, açtım bilgisayarımı, tezime bakmaya başladım...

Merhaba çay, kahve ve aromalı daha nice şey..
Ne güzelmiş tadınız!
Önceden hepiniz sıcak sudan ibarettiniz bana..
Şimdi fark ediyorum, her birinizin çok güzel aromasını olduğunu.. Yeşil çayın bile :)

Bu akşam eve gidip, sağı solu temizlemek için dakika sayıyorum adeta..

Allahım, aklıma mukayet ol :D
13.07.2014

Hayret :)

Hayatımda benden habersiz çok acayip şeyler oluyor....
Ameliyattan sonra başlayan, enteresan bir değişim...
Sabahları erken kalkma isteği mesela...
30 küsur yıllık hayatımda, ilk defa başıma geliyor..
Geceleri geç yatma hevesim geçmediğinden, sabahları erken kalkmakta zorlansam da; saat falan kuruyorum yahu :)
Evin temiz olması konusunda hassasiyet mesela..
Her daim evi gezip dolaşıp, yapacak ufak tefek şeyler buluyorum...
Götümün üstünde oturmak zor...
Tuvalete gidip, "şu lavaboyu ovayım bir" diyorum mesela..
Enteresan....
Yemek yapıyorum!
Bunca yıldır düzenli yemek yapmakla ilgili ciddi sıkıntılar yaşadım, her hangi bir şey rutine bindiğinde beni afakanlar basar..
yemek yapmayı severim ama her gün yapmak zorunda hissedersem olmuyor...
Du...
Nedense bu aralar, pek bir düzenli yemek yapan ve dahi yiyen birine dönüştüm...
Bir de tabii diyet mevzusu var...
Beslenmeme çılgıncasına dikkat ediyorum...
Yemek yapma hevesim de ordan geliyor tahminimce...
Diyete başlayalı bugün 10. gün ve 3,5 kilo verdim...
Üstelik ne açım ne de açıkta...
Deli gibi yiyorum ama işte adam gibi bişiler yiyorum...
Bildiğin yemek yiyorum..
Önceden yaptığım gibi ekmek arası fln değil...
Hal böyle olunca, gidiyor kilolar :)

Tez yazma mevzuundan zaten bahsetmiştim...
Üstüme yapışıp kalmış olan o bıkkınlık ve üşengeçlik hissinden kurtulup, yarım kalan işlerimi bitirme hevesi de eklenmiş oluyor listeye...

Bambaşka bir insan oldum vesselam...

Umarım geçici bir heves değildir ve umarım artık böyle yaşayan birine dönüşürüm :))

Bir de şu sigarayı bırakabilsem :D
10.07.2014

Yeniden...

Uzun zamandır şöyle hasbıhal etmemişiz. Hayatımda ne olup bittiğini yazmamışım hiç.. Ama gerçekten bir süredir, önü alınamaz bir ilhamla yazıyordum.Ki yazdıklarımı da paylaşıyordum.. Az çok siz de farkındasınız :))
Ancak o ilhamın sonu geldi sanıyorum. Bir süredir, tek kelime yazamaz oldum. Bunlar hep dönem işte :)

Neyse bu arada hayatımda neler olup bittiğini anlatayım biraz...

Okulların kapanması ile birlikte, bir boşluğa düştüğümüz gerçek.. Mal gibi kalakaldık açıkçası...
"Eee şimdi ne olacak?" birbirimize en çok sorduğumuz soru.. Okula gidiyoruz, yapacak hiç bir şey yok.. Pc başında oturup, eve geri dönüyoruz...

Bu fırsattan yararlanıp, hayatımı cehenneme çeviren alerjim için doktora gittim ben de..
Burnumdaki polipler nedeniyle bunca acı çektiğimi biliyordum, alalım dedi doktor.. "Acil" dediği için de randevumun 5 gün sonrasına ameliyat ayarladı. Normalde lokal anestezi ile yapılabilen bi operasyonken, benimki fazlaca olduğundan genel anestezi yapılacak dedi.
Gittim, MR fln çektirdim.. Poliplerimin tipini fln belirledik ve ameliyat günü de hastaneye gidip efendi gibi yattık...
Orada çektiğim fizikyel ve psikolojik acılardan bahsetmek istemiyorum açıkçası.. Çoook zordu...
Neyse; ameliyata aldılar beni. 1 saat sürmesi gereken ameliyattan 5 saat sonra çıkarmışlar beni. Yanımda refakatçi gelen arkadaşım çok korkmuş.. Annem haber alamayınca, ayvalıktan atlayıp antalyaya gelmiş fln..
Neyse efendim; ancak ertesi sabah uyanabildim. Kontrole gelen doktorum; "Filmde görünenden çok daha fazlası varmış. Kafatasına kadar yayılmış poliplerin. Temizlememiz çok zor oldu" dedi.

Sonrası yine fiziksel acı zaten.. O tamponların çıkarılması var ya.. Olmaz olsun.. Allah, düşmanımın başına öyle acı vermesin, mümkünse bana da bir daha yaşatmasın...

Sonrası kontrol fln.. İyileşme sürecimi hızlandırmak için bir sürü ilaç elbet.. Ama en fenası, kortizon!
Evet, bir haftadır kortizon kullanıyorum. Hem de öyle böyle değil.. İlk 5 gün, günde 12 tane, sonraki 2 gün 10, sonraki 8 diye diye bitecek 15 günde... Alınabilecek en tavan doz bu.. E tabi bünyemde şişme, su toplama fln olacak.. Tuz yeme dedi doktor.. 1 ay boyunca sıfır tuz!
Beni aldı bir korku.. Zaten şişkoyum.. Bir de kortizon şişirirse, yandım allah diye veryansın ettim ancak ne fayda.. Kullanacaksın dedi doktor.. Yanında bir sürü antibiyotikler, spreyler, antihistaminikler fln.. Mutfak masamın üstü, eczane tezgahı gibi :(

Bu kortizon hadisei beni fena korkuttuğu için, gerçekten yediğime içtiğime dikkat etmeye başladım.. O keyifle yediğim pizzalarla fln vedalaştım.. Aslında bir nevi sağlıklı beslenmeye başladım. Tuzsuz ama :))
Bugün 1 hafta doldu kortizon kullanmaya başlayalı.. Ve tam 2,5 kilo verdim!
İnanılır gibi değil :D
Beni görenler hayret ediyor :)
Verdiğim kilo farkedildiğinden değil, 2,5 kilo dediğin devede kulak benim için.. Kortizona rağmen kilo verebilmiş olmam, onları hayrete düşüren... :)

Bu vesile ile de hayatımda bir takım değişiklikler yapmaya karar verdim. Sağlıklı beslenme diyetine bundan sonrası için uymaya örneğin. Kortizon için belirtilen 1 aylık süre bitse de, tuzsuz yemeye, şekerden ve undan uzak drumaya ve sağlıklı beslenmeye devam edeceğim. Artık üstümde taşıdığım bu fazla kilolarla vedalaşma zamanı geldi, :D

Bir değişikliği de; tezimi yazma kararını vererek yaptım.. Eskiden beri beni okuyanlar bilirler, seneler önce yüksek lisans yapmaya başlamış, gecemi gündüzüme katıp ders dönemini bitirmiş ancak şu teze bir türlü başlayamamıştım.. Hah, işte şimdi onu da vereyim de kurtulayım moduna girdim... Artık yeter..
Hayatıma yük olan her şeyden kurtulacağım.. Sonrasında doktora yapıp yapmamak konusunda karar vermedim henüz. İster yaparım, ister yapmam. Yeter ki şu geçmişimden gelen yükler bir azalsın :))

Durum budur...
temmuzun 24 ü itibari ile tatile de çıkıyorum... Kafamın da dinlenmesi lazım.. Bu sene gerçekten çok ama çok yoruldu. Önümüzdeki senenin planlamalarına bakacak olursak, yine çok yorulacağım aşikar. O zaman sağlam bir tatil yaparak, yeni seneye bomba gibi girmenin zamanıdır diyorum :))

Yeni şeyler olursa yine yazarım ama yeni şeyler pek olmuyor bizim buralarda.. Belki istanbulda :D
Haydi hoşçakalın :D

7.07.2014

Yaz...

Bu yaz ayları neden hep böyle?
Okul bitse de rahatlasak diyoruz ama, okul bitip de öğrenci gidince hayatımız bir çöle dönüyor neredeyse...
Okulda yapacak hiç bir şey yok!
İş yok, güç yok..
Günde belki bir (bazen de hiç) tane imzalanacak evrak geliyor; hepsi bu...
Eve gelsen, sıcaktan ne yapacağını şaşırıyorsun...

Saat şu an 18:56, eve geleli sanırım bir saat kadar oldu..
Gecenin geri kalanında ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yok..

Dizi ile, kitap oku, oyun oyna...
Sonra?

Çok sıkıldım beah!
6.07.2014

Yok Yok...

Aslında o kadar da sıcak değil yahu.. Abartıyorlar mirim...
Rahatlıkla, vantilatör ile geçiriliyor koca yaz Antalya'da..
Ya da belki ben alıştım, kim bilir?

Mesela az sonra, takriben 50 derece sıcakta; temizlik yapacağım.. Kulaklarınız sizi yanıltmıyor.. Evet evet.. Temizlik yapacağım... Temizlik dediysem; elektrikli süpürge açıp, sonrasında vileda ile sileceğim. Hepsi bu.. Ama işte küçümsemeyin...
Nasıl olacağını tecrübe etmek istiyorsanız, bu işlemleri saunada gerçekleştirmeyi deneyin..

Bugün nedense garip bir enerji ile uyandım.. Uyanır uyanmaz çamaşır makinesini çalıştırmamdan belliydi zaten :D
Ameliyattan sonra bir türlü eski hayatıma dönememiştim. Bunda yazın ve sıcakların da etkisi büyük elbet. Ancak iyileşiyor olmalıyım ki; bugün evin pisliği ilk kez battı bana.. Dedim ki kızım bu iş böyle olmaz.. Kalk ve gerekeni yap :D

Hakkımda hayırlısı elbet...
3.07.2014

Hayır!

Hiç bir yere gidemezsin!
Bana daha bir kere bile gülmedin...
Bir kere bile ekmek getirmedin fırından eve..
Hiç tıraş olmadın banyomda, hiç gömleğini ütülemedim...
Sevdiğin yemeği öğrenemedim daha, kahvenin köpüğünü tutturamadım...
Köpeğimin başını okşamadın, yazdığım gizli öyküleri okumadın..
Daha hiç kıskanmadın beni, hayatı zehir etmedin hiç...
Sarhoş olup kusmadın banyoma, börek istemedin ıspanaklı...
Kavga bile etmedik daha...
Dahil olmadığın bir hayattan;
Kapısından bile  girmediğin bir evden,
Bir gün bile hakkında hayal kurmadığın bir kadından...
İstesen de gidemezsin!
1.07.2014

MüMKüN..

Biliyor musun sevgilim?
Başka bir dünya mümkün!
Ben nefes aldığım sürece,
Senin hayal ettiğin her şey mümkün!
Yurdum aydını böyledir işte...
İlgilendiği ya da ilgilenmek zorunda hissettiği bir sanat dalıyla ilgili bir şey kaleme almaya yeltendiğinde; sadece "kendi gibilerin" okuyabileceği bir şeyler çıkartır ortaya... Bunu da severek, isteyerek ve gurur duyarak yapar... Ona göre; yazısında kullandığı kelimelerin anlamını bilmeyen "alt tabaka" zaten onun yazısını okumasındır. Zaten de; sanat, sanat içindir..

Nuri Bilge Ceylan' ın Altın Palmiye'li Filmi "Kış Uykusu" hakkında bir eleştiri yazısı okumaya yeltendiğimde geldim buralara... Amacım, film hakkında biraz bilgi almaktı. Ancak ne haddime! Beni gidi alt tabakanın, o ağdalı cümleler ve dahi tumturaklı kelimeler arasında yolunu bulabilmesi zaten mümkün değildi!

"Aydın" olarak adlandırılan (ki bunu da doğru bulmuyorum ama) insanların, geneline baktığımızda; yüksek öğrenim görmüş, belki lisans üstü eğitim almış, edebiyatla ve güzel sanatlarla ilgili, eli kalem tutan kişiler olduğunu görürüz. Ancak "aydın" olmak için, bunlar yeterli midir? "Aydın" dediğiniz kişi, tam kelime karşıtı olarak; aydınlanmış/aydınlatılmış kişi anlamına gelmektedir. Nasıl aydınlanmış peki bu kişi? Bilgi ile elbette... Ne kadar çok şey bilirse, o kadar aydın mı yani?

Aydın demek, bakış açısı geniş insan demek bana göre.. İstediğiniz kadar okuyun! Enstitülerin kapısından inek girip öküz çıkan nice yiğit gördü bu gözler.. Okumakla aydın olunmuyor!

Aydın, yani aydınlanmış kişi; bir farkındalığa sahip kişidir bana göre.. İçinde yaşadığı coğrafya ekseninde, dünyayı anlamaya çalışan ve geniş bir perspektif ile dünyaya bakan kişidir. Yani dünyada sadece kendisinin ya da kendisine benzeyenlerin yaşamadığının farkında olan kişi... Bu konu döner dolaşır, nereye bağlanır; biliyor musunuz? "Benim oyum ile dağdaki çobanın oyu bir mi" meselesine...
Bu lafı etmiş kişi, Aysun Kayacı'dır; hatırlamayanlara hatırlatmış olayım. Aysel Gürel ve Müjde Ar ile yaptığı bir televizyon programında sarf etmiş idi bu vahim soruyu. Aysun Kayacı, hayatımıza -manken- sıfatıyla, magazin programları aracılığı ile dahil olmuş bir kızcağız. Bu programı yaptığı dönemde; özel bir üniversitede, yüksek lisans eğitimi almaktaydı bildiğim kadarıyla..
Az önce yaptığımız (ve aslında tasvip etmediğimiz) aydın tanımına uygun olarak, lisans üstü eğitimini sürdürmekteydi aslında...
Şimdi siz söyleyin, aydın mıdır bu kız?
Yaşadığı ülkeye yabancı, kendi insanına yabancı, herkese tepeden bakan, televizyon gibi milyonlarca kişiye aynı anda hitap edebilen bir medya organında bu lafı sarf edebilecek kadar toy..

Aslında Aysun Kayacı'nın, konuya girerken bahsettiğim (ama fazlaca dağıttığım) "Kış Uykusu" filmine eleştiri kaleme alan kişiden hiç bir farkı yoktur gözümde... İkisi de aynı derecede halkına ve coğrafyasına yabancı kişilerdir. Aysun Kayacı, dağdaki çobanı aşağılayarak kendini yüceltmeye çalışmıştır. Bu eleştiriyi yazan kişi ise, kullandığı kelimeleri anlayamayacak olan herkesi aşağılamaktadır.

Kış Uykusu filmi, "sanat filmi" olarak adlandırılan ve ülkemizde pek de rağbet görmeyen filmlerden aslında; tüm Nuri Bilge Ceylan filmleri gibi. Ancak altın palmiye ödülünü alması ve ülkemize gurur kaynağı olması münasebeti ile, halkımızın ilgisini çekmeyi başarmış (Aynı nobel alan Orhan Pamuk gibi) ve rekor sayılabilecek sayıda sinema salonunda aynı anda gösterime girmiş bir film.

Bu ne demek? Bu; filmin çok geniş kitleler tarafından izlenmesi bekleniyor demek. Sadece "aydınlar "değil yani, "alt tabaka" da izleyecek bu filmi.. İzleyecek ve gururlanacak...
Şimdi sen, aydın geçinen biri olarak; film ile ilgili kaleme aldığın eleştiride, filmi izlemesi muhtemel insanları uzaklaştırmak niyetinde misin? İnsanların aklına, "ben bu filmi anlamam" yanılgısı sokmaya mı çalışmaktasın? Vazgeçirmek mi niyetin?

Ben şahsen, ki kelimelerle de aram iyidir hani, bu yazıyı okuduktan sonra; filmi izlemek konusunda kuşkuya düştüm diyebilirim. Zaten Nuri Bilge Ceylan sineması, zor bir sinemadır. Süreleri uzun, sahne geçişleri yavaş, temaları karanlıktır. Olaylar yavaş akar, diyaloglar azdır ve bir olay değil, durum anlatılmaktadır. Zaten insan, NBC filmi izlerken sıkılmak ile sıkılmamak arasında gidip gelmektedir. (Kendi adıma konuşuyorum elbet) Bir de filmle ilgili böyle bir eleştiri okuyup, hiç bir şey anlamadıysam; o filme gitmem arkadaş! Neden kıymetli 3 saatimi, çok sıkılacağım ve kuvvetle muhtemel hiç bir şey anlamayacağım bir film için heba edeyim ki?
Gitti güzelim altın palmiyeli film...

Aslında bu "aydın sorunsalı" üzerine sayfalarca şey yazılabilir. Ancak buna ne sabrım, ne de niyetim bulunmakta.. Sadece bir ateş püskürme idi benimkisi..

Ama elbette, bu kadar yazmama ilham olan eleştiri yazısını sizinle paylaşacağım. Bakın bakalım; sizin kelimelerle aranız, benden iyi mi? Bakın bakalım; siz filme gitmek için iştah duyacak mısınız, bu yazıyı okuduktan sonra?..
Keyifli okumalar, ciciş biciş aydınlarıma :)))

İlgili yazı
30.06.2014

Olur Olmaz...


Senden bana sevgili olmaz..
Rakı masama sohbet olur, derdime derman olur, mehtaba bakmaya yandaş olur..
Senden bana arkadaş da olmaz..
Derdini dinleyemem, gözyaşını silemem, geçmişine direnemem..
Senden bana, olsa olsa "tanış" olur...
Yolda görür, selamını alır; gecelerime uykusuzluk yaparım...
Kelamıma kafiye, yarama tuz, derdime deva yaparım...

Senden her ne olacaksa; sen zahmet etme, ben kendi kendime yaparım...
- Merhaba; arkadaş olmak istiyorum seninle..
- Teşekkür ederim ama ilgilenmiyorum...
- Neden ki?
- Yeterince arkadaşım var benim...
- Ben peki? Benim yok belki?
- Ne yapabilirim, bana ne hem?
- Öyle diyorsun ama tanısam belki severim seni..
- ?????
- Tanıdıkça sevecek birine ihtiyacım var.. Şimdiye kadar hep hazırlıksız yakalandım aşka.. Sonu da bir boka benzemedi işte.. Bu sefer diyorum; önden tanıyayım, belki tanıdıkça severim..
- O ne biçim teklif yahu?
- Açık, apaçık teklif işte.. Dürüst teklif... Sevmesem de olur hem... Tanış kalırız o zaman da.. Ne kaybederiz?
- Deli misin sen be?
- Belki de.. 

Ben, her zaman pozitif ayrıncılık taraftarı olmuşumdur...
Her daim, kadınların erkeklerden daha başarılı olması konusunda söylemlerde bulunmuş, bunun zaten "üreten" sıfatından kaynaklanan bir -doğal varoluş- olduğunun altını çizmiş ve bu konuda üzerime düşeni de yapmış biriyim...
Özel sektörde çalışırken, en fazla kadın stajerlerime özen göstermiş, üniversitede hoca olduktan sonra da en çok kız öğrencilerime ayrıcalık tanımışımdır...
Bunun altını, gururla çizmekteyim..
Ancak!

Ben adalete de inanmaktayım...
Benim başarı kriterim, "iyi olan kazansın" dır...

Kadının doğurganlık vasfı, yaradılışından gelen fiziki güç eksikliği vs gibi şartlar; kadınlara ayrıcalık tanınmasına sebep olamaz bence...
Ben bunca yıllık iş hayatımda hiç bir zaman; "o kutu çok ağır, taşıyamam" ya da " o iş çok geç bitecek, benim eve erken dönmem gerek" gibi gerekçelerle, işimden kaytarmışlığım olmamıştır.
Erkek çalışma arkadaşlarım hangi şartlarda çalışıyorsa, ben de o şartlarda çalıştım..
Zira; aksini de hakaret kabul ettim...
"Ama o kadın, geç saate kalamaz" gibi bir gerekçeyle, iş bitmemişken eve erken gönderilmeyi kabul etmedim...
"Regl dönemimdeyim ve karnım çok ağrıyor" gibi bahanelerle de işten kaytarmak gibi taleplerim olmadı...
Buna rağmen; onca erkek rakibimin arasından sıyrılıp müdür oldum..
Onca erkek rakibimin arasından sıyrılıp müdür yardımcısı oldum...

Nice erkek rakibim yan gelip yatarken, canımı dişime takıp çalıştım...

Çocuğum yok..
Olsun isterdim elbet...
Ancak olsaydı bile, ben doğum iznine ayrıldığımda işimi yapacak başka birini bulduklarında iş yerime kızamazdım...
İş devam etmeli show must go on...

O yüzden diyorum ki...
Her ne kadar; genel olarak, kadınların erkeklerden daha üstün bir ırk olduğuna inansam da (multi tasker özelliğinden kaynaklı olarak) kadınlara tercihlerinden dolayı ayrıcalık tanınamayacağı kanaatindeyim...
Çalışma şartları bunlarsa ve bu şartları eksiksiz yerine getiren birileri varsa; eksik şekilde yerine getirdiğin işten, sadece kadın olduğun için çıkarılmamayı umamazsın!

İyi olan kazanır!!!


Not: Bu yazı, aşağıda yer alan linkteki feminist yazıya antitez olarak yazılmıştır... Ha zayıftır, eksiktir; beni bağlamaz.. Zira içimdekilerin tamamını ifade edemeyecek kadar sarhoşken yazıyorum.. Belki kafam ayıkken, daha iyi ifade edebilirim.. Siz de bi zahmet o zaman yürüyün üstüme ;)

http://www.bianet.org/biamag/kadin/156429-percinci-rosie?bia_source=facebook&utm_source=dlvr.it&utm_medium=facebook


10.06.2014

FiKiR...

Seni de alıp gideyim diyorum buralardan...
Gözlerinin göremeyeceği, seslerinin ulaşamayacağı bir yere...
Belki o zaman anlar dünyanın geri kalanı;
İçine bir başıma hapsolduğum zavallı "sensiz azınlığın" ne hissettiğini yıllardır...
Bu iş iyi hoş da...
Her sene, o çok alıştığım çocukları göndermek giderek daha zor gelmeye başladı...
O kadar yatırım yapıyorum onlara, ablalık yapıyorum; yeri geliyor annelik...
Koruyor, öğretiyor, kızıyorum...
Resmen gözümün önünde çocukluktan gençliğe terfi ediyorlar...
Konuşmayı, düzgün davranmayı, hitap etmeyi, öğrettiğim mesleği kusursuz icra etmeyi öğreniyorlar...

Sonra bir bakıyorum, artık gidiyorlar...
O kadar zor geliyor ki...

Onlar her gittiğinde, benim de içimden bir parça gidiyor gibi...
Bir kısmım eksiliyor sanki...

Her birini okul numarasına kadar bildiğim...
Ailesini öğrendiğim....
Çektikleri aşk acısından aile sorununa kadar bildiğim...
Odama gelip ağlayan, kızan, kavga eden o çocuklar...

Bak işte yine gidiyorlar...

Giden değil, kalan olmak çok zor be...

2.06.2014

ÖlümsüZ

Kalbim, ruhum, aklım senin....
Sana ait varlığımdan, aklımdan, ruhumdan çıkanlarla nesiller yetiştiriyorum...
Adını bir kez bile anmasam da, her yeni kişiye senden bir parça bırakıyorum...

Ben seni; işte böyle böyle ölümsüz yapıyorum...
30.05.2014

3

3 kadeh şarap koyacağım önüne...
Biri gelmişine...
Biri geçmişine...
Biri de bensizliğine kalkacak...

25.05.2014

???

Kalbi henüz taşa dönmemiş biri var mı bu dünyada?
Kaldı mı?
Ya da kalbini saçma sapan şeyler uğruna ablukaya almamış olan?
Cinsiyet üstü bir soru bu...
Sakın buradan erkeklere seslendiğim falan sanılmasın..
Son günlerde attığım adımdan korkar oldum zaten...

Etrafımda kim var kim yoksa; yalnızlık korkusundan kendini olmayacak şeylere bırakmış durumda...
O kadar acıyorum, o kadar üzülüyorum ki...

İnsansınız lan siz, insan...
Duygularınız olmalı...
Erkekler/kadınlar sizin için libidodan fazlası olmalı...
Ne biçimsiniz?

Ya da belki yeni biçimi bu insanlığın..
O zaman ben ne biçimim?


23.05.2014

İziN..

Bir defada saçından ayağına kadar bakamıyorum,
Bir defa başladım mı, tek nefeste sevemiyorum..
Sen "tek seferlik, bir nefeslik" değilsin ki...

Baka baka bitiremiyor, seve seve doyamıyorum..
Ben seninle bir ilişki değil; bir sürü ilişki yaşamak istiyorum..
Arkadaşın, sevgilin, kadının,
Dostun, can yoldaşın, hayat arkadaşın..

Bir kere sevmekle biter misin?
Bir kere bakmak yeter mi?
Bir ömürde tükenir misin?

İznin olursa ben seni, bir kaç kere sevmek istiyorum...
20.05.2014

BaZeN...

Bazenleri çok sıkılıyorum ve gerçekten sıkıldığımda, kelimeleri bozmak hoşuma gidiyor..
"Bazenleri" bunlardan biri...
Bunun gibi bir sürü var..
Demek ne çok sıkılmışım hayatta..
Ne çok kelime bozmuşum...
Kelimeler benim yegane oyuncağım..
Bozup tekrar onararak, adeta ustası olmuşum...
Ya da belki kendimi buna inandırmak istemişim...
Ne bileyim...

Ne zaman ki Godsy'nin bi yazısını okusam, ağzımın ucuna kadar gelen kelimelerle susup kalıyorum...

Güzelim kelimeyi bozmamın tek sebebi belki de O'dur...
Ne bileyim...


15.05.2014

TebriK!

Oha!
Şimdi farkettim..
Bazı acılar karşısında kayboluyor silüetin..
Demek gerçeksin!
Demek bazı acılar unutturabiliyor seni!

Tebrikler..
Yepyeni bir aşama..
Seni istemiyorsam, acılara gark olmalıyım...
Tebrikler gerçekten Melek...
Sen yoksan acı var..
Ruhuma işkence etmenin yepyeni bir yolu...
Ülke olarak, benim evliliğim gibi günlerden geçiyoruz..
Ne söylersek söyleyelim laf anlatamayacağımızı farkettiğimiz insanlar karşısında, sadece susuyoruz..
Midemizde bir takım ne idüğü belirsiz kramplar...

Ben bunu kastetmemiştim, ilahi adalet!
Önce ona tav oldunuz…
İlk ondan yoruldunuz…
Basiretiniz bağlandı, diyemediniz…
Sizin yerinize ben diyeyim…

Hay ben benim, bohem ruhumu sikeyim!
13.05.2014

Garip...

Bazı insanların hayatı ne kadar güzel ya..
Anne-babalarının evinde yaşıyor, kazandıkları parayı kendilerine harcıyor, içinden gelince ailesine maddi yardımda bulunuyor, giyiniyor, yiyor, içiyor, geziyorlar...
O kadar huzurlular ki...
Keyiflerini kaçıracak hiç bir şey yok hayatlarında..
Parasızlık, yalnızlık, keyif kaçırıcı ortamlar ya da durumlar yaşamıyorlar...
İşleri iyi, güzel para kazanıyorlar...
Pahalı saatler, lüks tatiller, ne bileyim işte concon mekanlar fln...

Bu insanlara özensem mi, acısam mı bilemiyorum...
Şu hayatta kendi ile ilgili hiç bir şey yapmamış; bu bir kayıp..
Ama kendiyle ilgili bir şey yapmak için de hiç yorulmamış; bu da bir artı..
Taptaze ruhları.. Hiç yıpranmamış...
En büyük derdi, belki sevgilisiyle ettiği kavga..
Ya da belki dedesinin atlattığı kalp ameliyatı fln..

Ne bileyim, canım sıkılıyor...
Nedenini bilmiyorum ama etrafımda böyle insanlar görmek istemiyorum...
O insanlarla bambaşka bir dünyada yaşıyorum ve onların dünyalarını bilmek istemiyorum artık...

8.05.2014

Hah..

Ne güzel geliyorsunuz öyle,
Nasıl hafif basıyor ayaklarınız yere..
Ne hoş bir endamınız var; hayret..
Havayı yarar gibi, rüzgarı keser gibi, günü ortadan böler gibi..
Senden önce/senden sonra gibi..

Adımlar adımlar atıp, bir santim yaklaşmıyorsunuz..
Sürekli geliyor, bir türlü kavuşmuyorsunuz..
Sürekli bakıp da, bir türlü görmemek gibi..
Ayaklarınız hareket halinde, durmaksızın..
Hafif bir endam, efendime söyleyeyim kesilen rüzgarlar falan..

Böylesi ancak rüyalarda olur..
hah..
30.04.2014

İsTaNBuL

Yeniden istanbul yollarındayım..

Aslında bu ziyaretimin amacı, 2 Mayıs'taki Rachid Taha konseriydi.. Konserin biletlerine sahip olunca, sevinçten çıldırmıştım..
Ancak biletleri aldığımız günden sonra öyle şeyler oldu ki, istanbul seyahatimin amacı bambaşka bir şeye dönüştü..

Hiçbir şey konuşmamaya ve olanları yeniden yaşamamaya kararlıyım..

Bu akşam istanbulda olacağım ve pazar gecesi döneceğim..

Bakalım bu defa, beni orada neler bekliyor olacak?
24.04.2014

CaM..

"Çift katlı bir cam" ız biz seninle..
Bir araya geldiğimizde güçlüyüz, sıcaktan da soğuktan da koruruz...
Gürültüden, kirlilikten..

Ancak bir taş atıldığında dışarıdan..
Sana zarar geldiğinde, sen kırıldığında...
Benim de görüşüm bozulur...
Ne dışarıyı görebilirim, ne doğru düzgün yapabilirim işimi...

Sen kendini; sadece kendin için değil, benim için de korumalısın aslında...
23.04.2014

GeReK...

Bana istediğinizi söyleyebilirsiniz...
Hayatın da, o çok sevdiğim adamın da; düşündüğüm gibi olmadığını anlatabilirsiniz uzun uzun...
Hiç terbiyesizlik etmem, sonuna kadar dinlerim..
Lakin beni inandıramazsınız...

Çünkü ben onu gördüm...
Ben onunla geceyi sabaha bağladım...
Onunla sabaha bağlanan bir gecenin, sıradan bir ölümlü için koca bir ömür ettiğine şahidim...

Bu sebepten; ne hayat ne de onun hakkında söyleyeceğiniz hiç bir şey, benim için gerçekçi olmayacak...
Ha yine de konuşmak isterseniz; sözünüzü dahi kesmem, dinlerim...

Çünkü; geceyi onunla sabaha bağlamış, yarı kutsal biri olmak bunu gerektirir...
20.04.2014

BiLgiLeNDiRmE

İnsanların; belli bir yaş(anmışlık)tan sonra alınmalı ellerinden;

Araç kullanma ehliyetleri,
Cezai ehliyetleri,
Edebi kelam ehliyetleri....

İşte bazen olmuyor...
ve ben çok hayal kırıklığına uğruyorum...

"Ne söylesem severler" değil!
"Ne söylersem severler?" olacak doğrusu...

Bilginize....

18.04.2014

fyza

aslında çok da bir şey değildi istediğim..
hücrelerimize kadar birlikte "ayrı" duralım istemiştim..
tüm ayrıklığına, tüm karşıtlığına duyduğum aşkın farkına var diye...
Dünyayı karşıma almışken ben; seni karşıma almak, sana iltifattı...
farket istemiştim...

koyulacak onca tavır, isyan edecek onca şey varken; beni sana isyan etmek zorunda bıraktın!

dinlediğim her şarkıdan sana fal tutmak, dinlediğim her isyankar melodiden sana pay biçmek..

oysa annemin benimle ilgili ciddi beklentileri vardı..
kardeşimin hakkı, aslan payı..
sen ne yaptın?

uysal geldin bana...
tüm o direnen yerlerimin üstünü kaparcasına...
tüm yaralarımı, tendürdiyota boğarcasına...
yıllardır gün yüzü görmeyi unutmuş ruhumu, evinden yurdundan edercesine...

uysallaştırdın beni....
ben aşka talimli değildim...

şimdi ancak, dışımızda kalanlara isyan edebilir, başkalarının acılarına ağlayabilir oldum...

sen beni mutlu mu ettin, mutsuz mu; bilemez oldum...

reddemeyeceğim tek şey, varlığın; bundan gayrı...
Şükürümsüm bir yerde, bazı yerde bedduam..
sen beni, benden aldın; bambaşka bir kadın yaptın...

bu saatten sonra, dışımda kalan hayata lanet edecek; içimde kalanı kutsal eyleyecek kadar anarşistim..
bilmem ki, böyle de sever misin?


Yüzüne tükürür gibi...
İsteyip de söyleyemediğim her şeyi, bir anda söyleyiverir gibi...
Sadece bir anlığına bulmuşum gibi seni...
Şimdiye kadar ettiğim her kelamı, yok sayar gibi..
Şimdiye kadar beslediğim her duyguyu temize çeker gibi..

İnanmazsın ama...
Seni unutur gibi...
17.04.2014

Nefret!

Bunca daralmışlık, sıkışmışlıktan kurtulmak için...
Kafam yarı güzel, hafif sallanarak; rastgele bir barın kapısından içeri girsem
Hoşgeldin hocam
diyecekleri bir yerde yaşıyorum!

içemiyorum, dağıtamıyorum, dağılamıyorum!
nefret ediyorum!
14.04.2014

CaN.....

İnsanın "can" ı çok uzaktaysa...
İhtiyacı olduğunu bildiği halde, burdan oraya bir anda gidemiyorsa!
Oturur, hırsından ağlar!

Benim bu hayatta bir tane canım var, kardeşim!
Kalbimin ritmi de, nefesimin yeteri de ona bağlı...
Bugün bana ihtiyacı olduğunu öğrendim ve bu lanet olası yer üstüme gelmeye başladı!
Gidebilmem lazımdı!

Benim bu gece burdan çıkıp, sabah kapısında olmam lazımdı onun!
Yapamıyorum!
Ve tüm sorumlulukların, uzaklıkların, imkansızlıkların ağzına sıçmak istiyorum!

İlk meslek hayalim, askeri pilot olmaktı...
Sonra kurpiyer olmaya taktım ..
Bir ara profesyonel boksör olmayı istedim...
Sonra psikiyatrist olmayı hedefledim..
Peşine ralli pilotu olmak cazip geldi... (Co-pilot'a da razıydım)
Ardından menajerlik işi düştü aklıma, hani şu konserler için şehir şehir gezenlerden..
En son yazar/şair olmayı gözüme kestirdim...
Ama beş yılımı otelde cost control olarak geçirmemin ardından, şu an üniversitede hocayım ve kim ne derse desin; bir başarısızlık abidesiyim!
İnsan kendine bu kadar ihanet eder, kendinden bu kadar uzağa düşer mi arkadaş :D

Not: Belki biraz daha tutarlı olabilseydim.. Ya da en azından kurduğum hayaller birbirine yakın olsaydı..
12.04.2014

-Cesine...

Tüm coğrafi şekilleri derdest edercesine...
Dağları düm düz, denizleri kupkuru edercesine...
Sen oradasın ya; ne olursa olsun, kalkıp yanına gelircesine..
İşte öyle delicesine...

"Bende değişen bir şey yok" dercesine...
Durduk yere bir kaza olsa sokağımda, balkona bile çıkmam..
Durduk yere çalsan zilimi, kapıyı bile açmam...
O derece alıştım; imkansızlıklara..
Hiç bir şey beni şaşırtamaz...

Ters psikoloji yapmayı, sizden öğrenecek değiliz...

10.04.2014

BiLSeYDiM..

Ohooo, ne cümleler yazardım ben sana, böyle olacağını bilseydim..
Aşk ile meşki bir araya getirmeyi becermiş herkesi şair sanacağını tahmin edebilseydim..
Dudağına ruj sürmeyi becermiş, çantasına rimel atmayı akıl etmiş;
Nice kadından aşağı tuttun beni..
Onlara gittin, bana gelmedin..
Seveceğini bilseydim, nice rujlarla kirpiklerimi boyar, yine sevdirirdim kendimi..
9.04.2014

Bu ARaLaR...

O pütürlü, o tahrişe müsait taşları derime sürtüp duruyorum...
Arınmak, hafiflemek, temizlenmek için...
Elbet senin de seveceğin bir biçimim vardır..
Fazlalıkları atarsam, geriye şaheser kalır diye..
Kan kaybından ölene kadar, kazıyorum!
Benim olmadığım, paralel bir evren; senin yaşam alanın..
Peki ya...

Kaç renk var gökkuşağında, kaç gündür bir hafta?
Kaç ay var bir yılda, kaç hafta ya da?
Deniz mavi mi mesela, şimşek çakar mı?
Polenlere alerjisi olur mu insanların?
İntihar edilir mi sizin oralarda?

Orada olmayı seçtiğine, orada kalmayı sevdiğine göre...
Orayı buradan daha güzel yapan ne varsa anlat...
Anlat ki, hak vereyim kalmayı seçmene...

Artık sana kızmak istemiyorum be!
Sana kızgın olmaktan yoruldum..
Kızarken kullandığım tüm kaslarım tek tek sızlıyor...

Beni ikna et, yalvarırım..
Nesi güzel oranın, buradan daha?
Vizyonsuzum, kıymetlim...
mesela ile başlayayım, olasılık içermesin;
çünkü ile başlayayım, cevap ihtiva etmesin...
asla diye başlayayım, kesinlik içermesin...
kavramlarını tepetaklak edeyim, sorumluluk içermesin...
ne dersin?
8.04.2014

ÇüNKü...

"Çünkü" ile başlayan cümleler kurmak istiyorum.. Başında sorusu olmayan çünküler savurmak istiyorum etrafa.. Ne kadar anlamlı olduğu umurumda olmadan...
Çünkü bu akşam içimde beliren sebepsiz neşenin altında yatan bir saçma durum vardır elbet.. Ve ben, beni neyin beklediğini bilmediğimde, çünküler yazmak istiyorum... Biri bana hesap soracak ve hazırlanmalıyım gibi sanki... Soruyu sorduğu anda, dilimin ucunda hazır tuttuğum çünküyü yapıştırmalıyım... Ben asla çünküsüz kalmamalıyım.. Çünkü asla ve asla, hesabını veremeyeceğim bir şey yapmamalıyım...

Bana çünküler üretir misin?
Sonsuz ve ilahi suskunluğunuz var ya..
Hani benim bitmek bilmeyen kelimelerimle iştirak ettiğim...
İşte o suskunluğunuzla siz, muhteşem bir şey yarattınız...
Şiir yaptınız bizi, şarkı yaptınız...

Karanlığın ardına sakladığınız güzelim yüzünüzden aldığım ilhamla; yazdım, çok yazdım..
Siz beni beslediniz, ben bizi yazdım...

Sizden gelen her şey, kutsaldır; bilirim...
Şimdi iki de kelam etseniz...
Ben o kelamlarla, müritlerinize kitap bile yaparım...

5.04.2014

Kâfî

Kalbinden çıkan hiç bir şey saf değil, ağzından çıkan her kelime yalan senin...
Kirlenmiş, çirkinleşmiş, ucuzlaşmışsın..
Dokunulmuş, buruşmuş, eskimişsin...

Senden gelen hiç bir şeye güvenmiyorum bu yüzden!
Aşkına da, sevgine de..
Acına da, göz yaşına da...

Biraz daha güzel kafiye yapabilmek, biraz daha hayran toplayabilmek için; söyleyemeyeceğin şey yok..

O yüzden hiç boşuna uğraşma...

Gittiğine de, bittiğine de inanmıyorum!


Gelirken taze ekmek al, kâfî....

Neyi seviyorum biliyor musun?
Saçının her seferinde kaşına düşmesini,
Ve senin huylanıp, elinle saçını geri itmeni...
O saçın yine kaşına düşmesini bir süre sonra..

Bu bitmek bilmeyen döngüyü seviyorum

Dondurma yemeni seviyorum...
Tadının ağır gelmesini ve mutlaka bir bardak su içmeni peşine...
Suyun ağzından sildiği dondurma tadına isyan etmeni..
Bir dondurma daha yemek istemeni...

Bu döngüyü de seviyorum...

Acıkmanı, doymanı; peşine yine acıkmanı...
Uyumanı, uyanmanı; peşine yine uyumanı...
Giyinmeni, soyunmanı; peşine yine giyinmeni...

Aynı şeyleri tekrarlayıp durmanı seviyorum!
Seni insan yapıyor..
İnsani zaafların olduğunu hatırlatıyor..
Ulaşılır olduğunu...
İncinebilir olduğunu...
Ölümlü olduğunu...

Gittin ama dönebilir olduğunu.....................
3.04.2014

Kral Çıplak!

Tüm şiirlerimi; sadece senin görebileceğin, sihirli bir mürekkeple yazıyorum...

Kafiyeleri falan, kalemimi doldurup doldurup koyuyorum hizaya...
İp gibi diziyorum şerefsizleri sıraya...
Arada çekilip karşıdan bakıyorum, şaheser!

Bittiğine ikna olana kadar uyumuyorum..
Yemiyorum, içmiyorum...
Sana yakışan kusursuzluğu elde edene kadar yırtıp yırtıp atıyorum...

Bitap düşene, biçare kalana kadar yazıyorum...

Sonra burdan bırakıyorum...
Sen ordan alasın diye...

Dönüyor, bakıyorsun..
Diyorsun ki, bu ne böyle?
Resmen kral çıplak!


1.04.2014

RiCa...

Senden gelecek tek bir mesaj; beni aritmiden mütevellit mefta, seni ise bir failin meçhulü yapabilir.. Rica etsem, beni biraz öldürür müsün?
29.03.2014

...

Sadece isteyerek, dünyayı tepetaklak edebilirsin...
Gerçekten farkında olmayabilir misin?

...

"Ölelim" desen, ölürüm seninle ben..
"Yaşayalım" desem, yaşar mısın benimle sen?

25.03.2014

Umay'a...

kendimden umudumu kesişimsin...
"büyüyünce geçer" dediğim hiç bir şeyin, büyüyünce geçmediğinin kanıtısın..
yıllar sonra bile bunca mutsuz olabilme potansiyelini içimde taşıyacağımın habercisisin...
senden hoşlanmıyorum kadın!
nev-i şahsına münhasır kıyamet alametimsin!



Umay'ın müziği; yapıldığı zamanlarda, o zamana ait bir büyü içerisinde bileklerinizi keskin bir jilet gibi kesen; aslında ne zamandır aklınızda olduğunu farkettiğiniz fakat nedense bir türlü çıkaramadığınız onca isyan cümlesini duyuverdiğiniz, elektronik bir başkaldırıştı... Fakat maalesef ki, zamana dirençli değildi.. Umay'ın her şarkısının bir son kullanma tarihi vardı ve o tarihten sonra dinlendiğinde, aynı tadı bırakmıyordu ağızda... Yıllar sonra Umay dinlemek, artık hiç de keskin olmayan bir bıçakla intihar etmeye benziyordu... Tatsız ve manasız ancak garip şekilde can yakan bir eylem...

Bunun Umay da farkında bence... Yeni bir şeyler söylemek için, bu kadar beklemesi bundan... Yoksa O da yapabilirdi, sağdan soldan şarkılar alıp söylemeyi.. Yapmadı.. O büyüyü yakalamayı bekledi...

İşte düne kadar heyecanla bu albümün ilk şarkısını bekleyen gençler, Umay'ın son kullanma tarihi geçmiş şarkılarını, belki de sadece fikri olsun diye dinlemiş ve tabiri caiz ise bi bok anlamamış bir kitleydi...

Bu gün bu şarkıyla karşılaştıklarında şaşırdılar, çünkü umdukları bu değildi.. Onlar Umay'ı sevecek kadar büyük olmadıklarından, Cem için beklemişlerdi.. Oysa Cem, Umay'ın büyüsüne yıllar önce kapılmış bir müzisyen... Onunla yapacağı bir albümün, onun tarzında olacağı aşikardı...

Cem bu defa, kendi kitlesine de başkaldırdı... Onların istediğini değil, kendi istediğini yapmak uğruna; kitlesini karşısına almayı ya da daha yumuşak bir söylemle onlara "zamanla alışacakları" bir albüm yapmayı göze aldı...

Ben; şahsım adına, bu albümün bir Cem Adrian albümü olacağını hiç düşünmemiştim zaten... Her ne kadar 7 şarkının tamamının söz, müzik ve aranjeleri Cem'e ait olsa da, ortaya bir Umay Umay albümü çıkacağını biliyordum...
Kendisi için yazsa; bu kadar derin kullanmaya, metafor  yüklemeye cesaret edemeyecek olan Cem'in, söz konusu Umay olunca kendini zorlayacağını ve elbette ki aşacağını biliyordum... Amacının bir düet albümü yapmak değil, Umay'a albüm yapmak olduğunu da biliyordum... Bu albümde karşımıza çıkacak olan şeyin bir düetler serisi değil, ana kadın vokal ve çok güçlü arka vokaller olacağını da...

Diğer şarkıları dinlemedim lakin ilk şarkı olan "anlat onlara" tüm bu düşüncelerimi doğrular nitelikte...

Elektronik altyapı ve karanlık ruhla süslenmiş yırtık Umay sesi; Cem'in kendisi için hazırladığı şarkılarda hayat bulacak... Hayat bulacak demek bile doğru değil aslında... Bu şarkılarda yok olacak belki.. Albümün geri kalan 6 şarkısından, çok daha güçlü vaadler bekliyorum.. Çünkü ben Umay'ı yaklaşık 18 belki 20 senedir tanıyorum ve benim tanıdığım Umay, canı gibi sevse bile (ki böyle bir sevginin varolup olmadığını bilmiyorum) sadece Cem'i mutlu etmek için yıllardır tutmakta olduğu orucunu bozmaz..

Karanlık ve hiç de Cem'e benzemeyen bir albüm için hazır olunmasını öneririm.. Tabi ki bu önerim, sadık Cem Adrian hayranları için değil.. Bence onlar, kursaklarına sıkışıp kalmış heveslerini, Cem'in 2014 yılı içine vaad ettiği bir yeni albüm ve "seçkiler 2" derlemesine saklasınlar...

Biz burda iyiyiz... Umay, karanlık ruhu, yırtık sesi, derin metaforları, ben ve Cem :)


23.03.2014

Soru

Sadece 3 dakika duymak bir sesi;
Sarar mı tüm yaraları?
Yepyeni, taptaze yapar mı insanı?
Bu kadar büyük mü?
Olabilir mi?

Belli ki en baştan başlıyoruz her şeye..
Hiç yaşamamışız gibi, aldığımız ilk nefesmiş gibi az önceki..

O vakit, hodri meydan bayım!

Emeklemeden yürünür mü?


20.03.2014

EnteressN..

Blogger izleyici kitlem çok acayip...
Bazı yazılarım 30-40 kişi tarafından görüntülenirken, bazıları 5-6 kişide kalıyor...
100 küsur işinin görüntülediği yazılara hiç yorum gelmeyebiliyor ama 3 kişinin görüntülediği yazıda 10 dan fazla yorum olabiliyor...

Blog yazmak dediğin, etkileşim aldığında keyifli hale gelen bişey.. Sen yazıyorsun, bakıyorsun ki birileri de okumuş.. Ama kimse bişey yazmazsa yorum olarak, canın sıkılıyor.. Yani benim için böyle en azından...
Yazasım gelmiyor ondan sonra...

Demem o ki; madem okuyorsunuz, bari bişiler yazın da etkileşelim ;)
12.03.2014

Şikayet!

Biz müslümanlığı "din kültürü ve ahlak bilgisi" dersinde öğrendik...
Doğarken mensup olduğumuz dini, beraberinde getirdiği güzelim ahlak kurallarıyla birlikte öğrendik...
Zorunlu olduğundan değil hem.. Seve seve öğrendik...
Dilimizin bir türlü dönmediği arapça duaları ezberlemek için birbirimizle yarıştık..

Bize kul hakkı yemenin de, dedikodu yapmanın da, komşun açken tok yatmanın da günah olduğunu, bu dersler öğretti; gencecik yaşımızda...

Can vermenin de, almanın da Allah'a mahsus olduğunu öğrendik...
Minicik bedenlerimizde Allah'ın kutsal bir emanetini taşıdığımızı...
Kendi canımızı almaya hakkımız olmadığını da öğrendik...
Çok zor geçen ergenlik dönemlerinde bile, Allah korkusundan ağız tadıyla intihar edemedik...

Ölünün yasını tutmayı, ölü evine yemek taşımayı, gidenin ardından fatiha okumayı, mezarı başında başımızı kapamayı, en az kırk gün yas tutmayı...

Biz; din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde Allah'ın "bir" olduğunu da öğrendik, ona şirk koşmanın ne büyük günah olduğunu da....

Korktuğumuzda ona sığındık, hayallerimiz için ondan yardım diledik...

Sonra bir şey oldu bu ülkede...

Bugün; Kıble'ye değil de, adamın birinin fotoğrafına doğru namaz kılan insanlar var artık...
O adamın Allah'ın tüm özelliklerini taşıdığını iddia edenler...
O adamın karşısında yer almanın, Allah'ın karşısında yer almak olduğunu iddia edenler...
O adama dokunmanın, Kabe' yi tavaf etmekle eşdeğer olduğunu savunanlar var...
O adamın aldığı canları, "helal-i hoş" görenler...

Benim mantığım duruyor...
Biz Allah'a şirk koşmanın en büyük günahlardan biri olduğunu öğrendik...
Allah'ın bir olduğunu...
Biz insan hayatının, Allah'ın emaneti olduğunu öğrendik...
Kutsal olduğunu...

Ya ben yanılıyorum, ya bunları yapanlar...
Ya ben yanlış hatırlıyorum her şeyi, ya bunları yapanlar her şeyi çok yanlış anlamış....

Bu şartlar altında, eğer yanlış bilen ben isem; yıllarca bana, mensup olduğum hoşgörü dinini yanlış öğreten din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretmenlerimin tamamından şikayetçiyim!

Eğer onlar yanlış biliyorsa; mensup oldukları hoşgörü dinini bu insanlara yanlış öğreten ve şuursuzca Allah'a şirk koşmalarına sebep olan, ölenin ardından oh olsun diyebilmelerine sebep olan tüm din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinden şikayetçiyim!

11.03.2014

TeSPiT

Yedirmiyorlar falan ama aslında her şeyin farkındalar.. Top peşinde koşan 22 adama sokak lambası atmak bundan! Bastırılmış ve kontrolsüz öfke! Daha da çığırından çıkacak her şey. Palalı adam görmeyi kanıksadığımız sokaklarda, daha vahşi eylemler göreceğiz korkarım. Öfke büyüyor... Herkes kızgın ve hayal kırıklığına uğramış durumda.. Üstelik herkesin kızmak için bambaşka ve son derece gerçekçi gerekçeleri mevcut.. Kadroya geçememek, işsiz kalmak, zam alamamak, özlük haklarından mutlu olmamak, kıymet görmemek, hakkının yendiğini düşünmek, aç-açıkta kalmak gibi GERÇEK sebepleri var.. Ama davadan dönmek de istemiyorlar.. Bundan sonra masum insanlar zarar görecek.. Çünkü bu kutuplaşmanın yarattığı öfke, karşısında ete kemiğe bürünmüş bir düşman görmek istiyor.. Ne idüğü belirsiz lobiler değil!
Üzgünüm Nazım ama, güzel günler görmeyeceğiz galiba.. Çocukları boşuna umutlandırma...
Beklemek zor...
Bir şey olacağından emin olmadan beklemek daha da zor..
İçimde sadece bir his, az sonra bir şey olacak gibi...
Garip bir kalp çarpıntısı, bir heyecan; sanki yüksekten düşer gibi...
Ne olacak?
Bilmiyorum..
Kimse bilmiyor...
Ama..
Ne olacaksa olsun artık..
İyisine de kötüsüne de razıyım..
Yeter ki beklemeyelim daha fazla...



24.02.2014

BeN!

Böyle olursun işte, bensiz kalırsan!
Kendi yazdığın şiiri bile yanlış okursun...
Kelimelerin benim be adam!
Değil kafiyen, uyağın...
Tüm kelimelerin, ilhamın, yeteneğin benim!

23.02.2014

KeHaNeT...

Bir gün gerçekten gideceğim, bunca ısrarına dayanamayıp...

Bunca yolu kim yapmış diyeceksin..
Bu kadar toz ne ara birikmiş...
Böylesi bir hızı kim icat etmiş...

Bu karanlık kimin alamet-i farikası...
Bunca yalnızlığın tanrıya mahsus olması gerekmez mi...

Ben ne ile sınanıyorum diyeceksin..
Yaşadığım günden daha büyük mü günahım...
Ettiğim kelamların bedeli bu mu...
Ben bu kadar büyük müyüm...

Dünyada bu kadar acı var mıymış diyeceksin...
Savaşlar bitmemiş miydi...
Masumlar böylesi acıları haketmek için ne yapmış olabilir...
Bunca kan nereden çıkıyor, kimden akıyor....

Bir gün gerçekten gideceğim....
Gözüne çektiğim perde de gidecek benimle...
Kulağına fısıldadığım masallar gidecek peşim sıra....
Odana yaktığım mum sönecek...

Karanlık ile, gerçekler ile, acılar ile yüzleşmek zorunda kalacaksın...
Gözümdeki sen ile yüzleşeceksin...

Bende yaşıyor olmanın ne büyük konfor olduğunu anlayacaksın...
Kaybedince...
Ben gitmiş olacağım, bunca ısrarına dayanamayıp....

Sen bu kocaman, karanlık, korkunç dünyada tek başına kalacaksın...

Şimdi otur bir kez daha düşün....
Gideyim mi, kalayım mı?
 
MüTeveLLi HeYeTi © 2009. BaLıK GöZüNDeN İNeK!